menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

"Orta sınıf psikolojik ve kültürel olarak çöktü; yaşadığı en büyük kayıp gelir değil, itibar!"

34 1
02.11.2025

Diğer

T24 Haftalık Yazarı

02 Kasım 2025

Gazeteci İpek Özbey ve Doç. Dr. Onur Alp Yılmaz

Birçoğumuz orta sınıf bir hayatın içinde zorlanıyoruz. Geçmişin “orta direği”nden, bugün her gün biraz daha fakirleşen, yaşam standardı düşen bir kesime dönüştük. Hayatlarımızı eksilen imkânlarla sürdürmeye çalışıyoruz. Bazılarımız gitmeyi, bazılarımız kalıp mücadele etmeyi seçiyor; çoğumuz ise bir araf ruh halinde, umutla ama yorgunlukla yaşamayı sürdürüyoruz. Herkes kendi bütçesine göre büyük zorluklar yaşıyor.

Tam da bu duygular içindeyken, İnkılap Yayınları’ndan yeni çıkan Orta Sınıfın Düşüşü kitabı ile karşılaştım. Gazeteci İpek Özbey’in, siyaset bilimci Doç. Dr. Onur Alp Yılmaz’la yaptığı söyleşi, “neden bu haldeyiz” sorusuna net bir çerçeve sunuyor. Kitapta Prof. Dr. Hakan Yılmaz, Prof. Dr. Ayşe Öncü, Prof. Dr. Ümit Özlale, Prof. Dr. Emre Erdoğan, Prof. Dr. Sema Erder, siyaset bilimci Alphan Telek, müzik yazarı Özge Ç. Denizci ve araştırmacı Ertan Aksoy da kendi alanlarından katkı veriyor.

Orta Sınıfın Düşüşü, 1945 sonrası refah devletinden neoliberal dönemin borç ve rıza ekonomisine uzanan dönüşümü anlatıyor; orta sınıfın yalnızca ekonomik değil, ahlaki ve siyasal çöküşünü de gözler önüne seriyor.

- Orta Sınıfın Düşüşü tam olarak bizi anlatıyor. Öğrenerek ve severek okudum. İlk olarak sormak istiyorum. Bu kitabı neden yazdınız?

İPEK ÖZBEY: Çünkü bugün yaşadığımız siyasal ve toplumsal krizleri yalnız Türkiye’ye bakarak anlayamayız. “Orta sınıfın düşüşü” aslında küresel bir hikâye. Biz bu kitapta, savaş sonrası dönemin refah devletinden bugünün borç ekonomisine uzanan büyük dönüşümün izini sürdük. Avrupa’da, Amerika’da, Latin Amerika’da, Asya’da aynı tabloyla karşılaşıyoruz. Bu tabloda refah devleti çözülüyor, sosyal haklar geriliyor, emeğin değeri düşüyor ve demokrasinin dayandığı toplumsal merkez çatırdıyor.

Türkiye de bu hikâyenin dışında değil; yalnızca daha kırılgan bir biçimde yaşadı. Biz kitabı, orta sınıfın bu küresel çöküşünü hem ekonomik hem de kültürel boyutlarıyla anlatmak için yazdık. Çünkü mesele sadece gelir dağılımı değil; insanların emeğe, eğitime ve liyakate olan inancının sarsılması. Orta sınıfın zayıflamasıyla birlikte demokrasinin taşıyıcı zemini de daralıyor. O yüzden bu kitap hem bir sınıf hikâyesi hem de bir vahşi kapitalizm eleştirisi. Amacımız şu soruya yanıt bulmaktı: Refahın ve özgürlüğün güvencesi olan bu sınıf nasıl oldu da hem ekonomik hem de siyasal olarak zayıfladı ve bu zayıflama, dünyanın dört bir yanında neden otoriterliği büyüttü?

- Orta sınıf kime denir; Türkiye’de hâlâ mevcut mu, yoksa çöktü mü?

ONUR ALP YILMAZ: Orta sınıf, yalnızca belirli bir gelir grubunu değil; eğitim, meslek, mülkiyet ve kültürel sermayeyi birlikte temsil eder. Tarihsel olarak bu sınıf, “emeğiyle yaşayan ama emeğiyle birikim de yapabilen” insanlardan oluşur. Cumhuriyet’in ilk döneminde bu, memurla öğretmenin, mühendisle esnafın ortak hikâyesiydi. 1960-80 arası refah devletiyle birlikte bu kesim genişledi; kamu güvenceleri, eğitimle yükselme imkânı ve makul bir yaşam standardı sağlandı.

Fakat 1980’lerden sonra tablo tersine döndü. Neoliberal politikalarla kamusal güvence zayıfladı, özel eğitim ve sağlık piyasalaştı, konut bir “hak” olmaktan çıkıp “yatırım aracına” dönüştü. Gelir düzeyi artsa bile yaşam maliyetleri çok daha hızlı yükseldiği için, artık insanlar kendilerini orta sınıf gibi hissedemiyor. Yani istatistiksel olarak var, ki bir orta katman istatistiksel olarak hep var olacak, ama psikolojik ve kültürel olarak çökmüş durumda. Yani bir sınıf niteliğini yitiriyor. Bugün Türkiye’de birçok kişi hâlâ “orta sınıf” kimliğiyle konuşuyor ama orta sınıf yaşamı sürdüremiyor. Aylık geliri fena görünmeyen biri aslında kiraya, eğitime, kredi borcuna ve faturaya çalışıyor. O yüzden biz kitabımızda “orta sınıfın ekonomik varlığı sürdü, ama siyasal ve ahlaki omurgası çöktü” diyoruz. Çünkü orta sınıf sadece bir gelir dilimi değil, ölçülülük, liyakat, adalet, kamusal ahlak ve geleceğe güven demekti. Lakin bugün bunların hiçbiri güvence altında değil.

- Orta sınıfın çöküşü ve demokrasi krizi aynı anda ilerlediyse para ve güç el değiştirdi diyebilir miyiz? Yoksa orta sınıfın siyasi iddiası mı söndürüldü?

İPEK ÖZBEY: Aslında ikisi birbirine bağlı. Para ve güç el değiştirirken, orta sınıfın siyasal ve kültürel iddiası da sistematik biçimde törpülendi. 1980 sonrası neoliberal dönüşüm, orta sınıfın “örgütlü yurttaşlık” zeminini hedef aldı. Sendikalar, meslek örgütleri, kooperatifler gibi dayanışma alanları tasfiye edilince, orta sınıfın hem ekonomik hem de demokratik omurgası çöktü. İnsanlar bencilleştiridi, borçlandırıldı ve birbirinden yalıtıldı.

Demokrasi yalnızca seçimlerle değil, bir sivil kültürle ayakta kalır. İşte bu yeni yalıtılmış durum, bu kültürün taşıyıcısı olan ve ölçülülük, liyakat, kamusal sorumluluk ve yolsuzluk karşıtlığı gibi değerlere dayanan orta sınıfın ve dolayısıyla bu sivil kültürün çözülmesine yol açtı. Sonuçta bu sınıfın ekonomik temelleri zayıflayınca, sesi de kamusal alandan çekildi. Yurttaş, hak talep eden bir aktörden çıkıp, “idare etmeye çalışan birey” haline geldi. Bugün Türkiye’de de dünyada da yaşadığımız kriz bu: Bir dönem demokrasinin sigortası olan orta sınıf, şimdilerde kırılganlığıyla otoriterliğin gerekçesi haline geldi. Ekonomik olarak güçsüzleşen, siyasal olarak yalnızlaşan bu kesim, artık düzeni değiştirecek bir özne olmaktan çok, “istikrar” vaadiyle onu korumaya ya da altın çağa dönmeye yöneliyor. Yani para ve güç el değiştirdi, ama asıl tehlike şu: hak talep eden orta sınıf yerini rıza gösteren ve kendisi için kavga edecek bir şövalye arayan orta sınıfa bıraktı.

- Peki, bu tabloyu hazırlayan en kritik kırılma neydi?

ONUR ALP YILMAZ: Kırılma noktası çok net: 1980 sonrasındaki neoliberal........

© T24