The Task: Bir dizi analizi
Diğer
26 Ekim 2025
Seneler önce Uzlaştırmacılık eğitimlerinin iletişim ayağını verirken Türkiye’nin pek çok şehrini dolaşmıştım. İstanbul’a birkaç saat mesafede bir şehirde bir kapalı infaz kurumunun memurlarıyla eğitim yapıyorduk. Eğitimin bir yerinde infaz memurlarını dinliyordum. Orta yaşına yaklaşmış bir memur “parmaklığın arkasıyla önü arasında bazen sadece birkaç saniye var. Benim burada, onun orada olmasının farkı o kadar” demişti. O birkaç saniye… Bir öfke, bir yanlış anlama, belki bir gecikme. The Task’i izlerken o birkaç saniye geldi aklıma. Dizi o birkaç saniyenin, affetmekle cezalandırmak arasındaki o ince şeridin hikâyesini anlatıyor, suçlu ile suçsuzun birbirine karıştığı, kefaretin zamandan değil vicdandan geçtiği bir yerden.
Gece, araba sessizce ilerliyor. İçinde kahkahalar var; yorgunlukla deliliğin birbirine karıştığı bir neşe. Robbie radyoda bir şarkı açıyor, sanki ses değil, uzak bir deniz akıyor arabaya. “Beyaz kumsalları, mavi denizi hayal edin,” diyor arkadaşlarına. Birkaç saniyeliğine gerçekten oradalar, sıcak, ışıltılı, huzurlu bir yerde. Her biri kendi küçük cennetine sığınıyor. Oysa o hayal kısa sürecek. Birkaç saniye sonra aynı araba bir soyguna gidecek. Plan bozulacak, iki kişi ölecek. O birkaç saniyede her şey değişecek.
Eski rahip şimdiki FBI ajanı, Tom, karısının ölümünü ve hapisteki oğlunun ağırlığını taşır, bir zamanlar insanlara teselli dağıtan bir rahipken şimdi kendi inancını arayan bir adama dönüşmüştür. Her sabah dua eder, sonra başını buz dolu kovaya sokar, acıyı hissetmek, hâlâ var olduğunu kanıtlamak için. “Kayboldum,” der kızına, “hem Tanrı’yı hem kendimi kaybettim.” Robbie’nin kaybı farklı ama aynı köktendir. Kardeşi öldürülmüş, karısı onu ve çocuklarını terk etmiştir. Evde yeğeni bir dengeyi korur, gündüzleri çöplerin arasında çalışan Robbie akşam eve döndüğünde çocuklarını güldürmeye çalışır, yarım yamalak. Dizi, bu iki adamın hikâyesini birbirine paralel bir aynaya dönüştürür. Suç ve kefaret, sevgi ve suçluluk, yasa ve inanç birbirine karışır. Her biri ailesini korumaya çalışırken, aslında kendi cezasını yaşar.
The Task, Brad Ingelsby’nin “Mare of Easttown”la kurduğu ahlaki evreni daha da derinleştiriyor; kasvetli ama sürükleyici tonuyla suçun, ebeveynliğin ve günahın mirasını iç içe geçiriyor. Dizinin iki merkezinde yer alan Mark Ruffalo ve Tom Pelphrey’in canlandırdığı karakterlerden biri vicdanın ağırlığını, diğeri o yükten kaçma arzusunu taşıyan iki yüzü temsil ediyor. Kedi-fare kurgusu görünürde gerilim yaratıyor ama asıl gerilim, taşranın boğucu, daralmış atmosferinde “iyi insan” olmanın ne kadar ince bir dengede durduğunu anlatıyor. Ingelsby’nin ansambl yapısı, hikâyeyi tek bir kahramanın gözünden değil, birbirine temas eden farklı yaşamların iç içe geçtiği bir bütün olarak kuruyor, bireysel vicdan hikâyelerini kolektif bir suç panoramasına dönüştürürken, Delco’nun gri taşra dokusu bu hikâyeyi neredeyse belgesel bir gerçeklikle sarıyor.
Delco, dizinin geçtiği Delaware Country’nin kısa........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Sabine Sterk
Robert Sarner
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d