menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Saraya Sünni, cepheye Kürt, kırıma Alevi gerek

80 33
02.08.2025

Devlet Bahçeli, herhalde çözüm sürecinin bir parçası olarak, bir öneri ileri sürdü. Cumhurbaşkanının iki yardımcısından biri Kürt biri Alevi olsun dedi. Demediği Cumhurbaşkanının inancının veya etnik kökeninin ne olacağıydı. Onun da, bu hesapla, Sünni-Türk olması kaçınılmazdır.

Adını koyalım; bu bir yeni “Yavuz Selim Projesi”dir. İran Yavuz Selim dönemindeki gibi yine hedeftedir ve haliyle, sınırda, bir Kürt tampon bölgesine ihtiyaç var. Aleviler ise iç cepheyi tahkim etmek için gerekli. Yavuz Selim projesinin eskisi de yenisi de Kürtleri cepheye sürmek ve Alevileri kontrol etmekten ibarettir. Bu, geçmişte, Kürtlere ölüm ve Alevilere kıyımdan başka bir şey getirmemişti. Bugün de, yenisinin, bunun dışında bir vaadi bulunmamaktadır.

Bu projenin asli unsurlarından biri İdris-i Bitlisi’dir. Haliyle İmralı’da, masada, bir yeni İdris-i Bitlisi imal edilmeye çalışıldığını söyleyebiliriz. Yeni Selim yeni İdris’siz imkansızdır. İktidarın açılım programına, böylece, bir giriş yapmış oluyoruz.

***

Bir Türk İslam Sentezci “ülkücü” tarafından dillendirilen Yeni Yavuz Selim Projesine ilk itiraz başka bir Türk-İslam Sentezci ülkücüden, Zafer Partisi Başkanı Ümit Özdağ’dan geldi. Özdağ savunmasında “Maturudilik” ve “Alevi-Bektaşi” inancının Türklerin İslam anlayışında “akıl, vicdan ve adalet” eksenli bir sentezi temsil ettiğini, bunun da Türkler için bir “halk İslamı” kimliği oluşturduğunu söyledi. Her iki inanç bölmesine de Türk kimliğinin oluşturucu bir parçası olarak sahip çıktı. Böylece hem iktidarın mezhepçiliğine hem de yedeklediği Selefi akımlara ve tarikatlara karşı bir ideolojik pozisyon almaya çalıştı.

Maturidilik nereden çıktı derseniz, bunun dillendirilmesinin birkaç nedeni var. İlki Maturudiliğin Hanefi mezhebi çıkışlı olması. İkincisi, bu akımın bir tarihte Orta Asya süzgecinden geçmesi. Üçüncüsü, kendini İslam şeriatını dışlayarak kurgulaması. Maturidilik Allah’a imanı Müslümanlığın en önemli şartı haline getirerek, bu yolla şerri kurallardan azat edilmiş bir platonik İslam çizgisidir. Şeriat dışlanınca ibadet zorunluluğu da katı bir kural olmaktan çıkarılmış, taraftarına geniş bir “günah işleme özgürlüğü” tanımlanmıştır. Bütün bunların ötesinde Özdağ türü bir Türk-İslamcının “Türk kültürünü” sadece Alevi-Bektaşi sentezine dayamaya kalkışması imkansızdır. Haliyle burada bir “Hanefi kanalı” açarak sorunu kendince halletmiştir.

Yalnız bu denklemin sadece birinci kısmında değil ikinci kısmında da sorunlar var. Kızılbaşlar konar göçer köylülerdi ve Bektaşilik onun şehirli versiyonuydu. Osmanlı Kızılbaşları itip kakarken Bektaşiliği destekledi, devşirme ordusunun manevi eğitimini onlara bıraktı. Osmanlının Kızılbaşları ezmeye gönderdiği ordu Bektaşilerin yetiştirdikleriydi. Bektaşi senkretizmi, Osmanlı İmparatorluğunun içine çektiği her türlü inancı içine almaya uygundu. Oysa Alevilikte aynı soydan olmak önemliydi, dışarıdan girilemiyordu. Sarayın müdahalesi ile bambaşka yollarda ilerlediler. Sonra nasıl birleştikleri, Alevi-Bektaşi inancı,........

© soL