menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ölçüsüz Recepler çağı

45 30
28.06.2025

Sofist, bilgi öğretmeni, Protagoras "İnsan her şeyin ölçüsüdür" demiş vaktiyle. Herkes evrene bakarken o bakışlarını kendisine çevirmiş, insan aklını sorguya çekmiş, onun kendi üzerine düşünmesinin yolunu açmış. Bu aynı zamanda insana kendisine dönme çağrısıdır. İnsana gerçeğe ulaşmakta bir ölçü gerekmektedir çünkü. Eğer başka bir ölçü yoksa, insan için ölçü insanın kendisidir. Ancak bir ölçüyle gerçeğin yolunda ilerlemek mümkündür. Şöyle devam ediyor; “saygıdan ve hukuktan payı olmayan kişiyi devlet için bir salgın hastalık sayıp yok etmeli.” Ölçü insansa, devlette de saygı ve hukuk şarttır. Ölçüyle yola çıkıyoruz.

İlk ölçülerimizden birini borçlu olduğumuz Protagoras çağının zındığıydı. Kitapları toplatılıp yakıldı, idamdan kaçarken can verdi. Ölçülü insan için iklim henüz uygun değildi.

Hıristiyanlık geldi, ölçü arayan o çağı kapattı. Bütün antik felsefenin içinde devindiği pagan inançları suç saydı. Kendine uygun olanları aldı, geri kalanını gericiliğin harlı ateşine fırlattı. Hıristiyan Orta Çağ bir uzun ölçüsüzlükler tarihidir.

İnsanı ölçü haline getirmemiz ancak o çağdan çıkışta mümkün oldu. Protagoras’tan kalan bayrağı Bruno devraldı. Çok yüksek bir egosu ve kendi mükemmelliğine kesin inancı vardı. Hermetik vecize “magnum miraculum est homo”yu, insan büyük bir mucizedir, düstur edinmişti. İnsanı önemsiz ve değersiz bulanlara kızgındı. Kendisini, mucizevi insanın yaşayan bir kanıtı olarak görüyordu.

Tabii bunlar insansız Orta Çağ’a büyük bir reddiyedir. Daha yirmi sekiz yaşındayken, zındıklık şüphesiyle kilise tarafından gözetlenmeye başlandı. Sihirli Mısır dininin Museviliğin ve İseviliğin kararttığı tek gerçek din olduğunu savunuyordu. Kaçtı. Kaçarken inancının gereğini yaptı. Katolik Kilisesi’ni ve Papa’yı iflah olmaz bir zalim olmakla suçladı. Almanya’da “Giordanisti” adında gizli bir örgüt kurdu. İngiltere ve Fransa’da müritler edindi. Avrupa’nın pek çok yerinde, Bruno’nun mesajını taşıyan hoca ve öğrenci hareketliliği ortaya çıkıyordu.

Yakalandı, Venedik’te Engizisyon’a teslim edildi. Beş yıl boyunca sorgusuz hapiste tutuldu. 1600’de yakılarak öldürüldü. Ölürken Orta Çağ karanlığını yırttı. Bruno bir mucizedir.

Aydınlanma tarihimizde, Bruno’dan başlayan, Decart’a, Leibniz’e, Newton’a uzanan bir gelenek, bir örgüt saptayabiliyoruz. Aydınlanmamızı onlara borçluyuz. O aydınlanma insanı aklını kullanmaya çağırıyor, çağrıya uyan insan ayakları üzerine doğruluyor ve yeniden bir ölçü haline geliyordu. Devrime, anayasaya, meclise, halka, insana, cumhuriyete, laikliğe öyle ulaştık. Ölçülü ve kurallı bir medeniyet kurduk. Şimdi yıkılıyor ve bütün ölçüler bütün kurallar ortadan kalkıyor. Emperyalist kapitalizm kuralsız, ölçüsüz ve insansız bir düzen kuruyor.

***

Burada bir Orta Çağ parantezine ihtiyaç var. Orta Çağ tek ölçünün din olması anlamındadır. Dinde ahlak yok, artık bunu pratik olarak da biliyoruz. Din ahlaksız inançtır, ancak ahlakı tahrip ederek kendine yer açabiliyor. Haliyle din çoğaldıkça, inananlar arttıkça, ahlak........

© soL