Kırık çömlek
Arkeoloji müzelerinde tarih öncesi dönemlere ait irili ufaklı pek çok çanak, çömlek sergilenir. Bunlardan bazıları halen tek parçadır, çoğu ise parçalanmış ve binyıllar sonra arkeologların titiz emeğiyle tekrar bir araya getirilmiştir. Bize işe yaradıkları zamana dair çok önemli fikirler verirler; öte yandan artık işlevlerini yerine getiremez durumdadırlar ve zaten daha işlevli araçlar tarafından aşılmışlardır.
1923’te Kemalist devrimle kurulan ve Türkiye sermayedar sınıfının çıkarları doğrultusunda islamcılar, Türk ve Kürt milliyetçileri ve liberallerden oluşan geniş bir gericiler ittifakı tarafından yıkılan Cumhuriyet, pek çok açıdan böyle bir kırık çömleğe benzetilebilir.
Bugün ülkeyi yöneten gerici iktidardan nefret eden, onun insanlığa düşman politikalarının karşısında durmaya çalışan pek çok iyi niyetli insan, onun yere vurup parçaladığı Cumhuriyet’in kırıklarının başında yas tutuyor ve parçaların toplanıp itinayla birleştirilebileceğini, birbirine yapıştırılabileceğini, böylece kırıldığı yerler belli olsa da eski işlevini yeniden kazanabileceğini umuyor.
Bu maalesef mümkün değil.
Mümkün değil, çünkü Kemalist Cumhuriyet kendi özgün ve tekrarlanamaz tarihsel koşullarında kurulmuştu.
Onu bu denli ilerici yapan iki şey vardı: Bunlardan birincisi, onun, İngiltere ya da Almanya’daki burjuva devrimlerinden farklı olarak, ekonomik açıdan çoktan egemen hale gelmiş zengin kapitalistlerin çıkarlarını siyasi iktidara taşımaktan ziyade; henüz ülkede böyle bir kapitalist sınıfın sadece azgelişmiş öncülleri varken, tarihin gösterdiği ilerleme doğrultusunda yapılmış bir atılım olmasıydı. İkincisi ise, onun insanlık tarihinin ilk sosyalist devleti olan Sovyetler Birliği ile yan yana ve emperyalizme karşı ortaklaşan bir mücadele ile kurulmasıydı.
Cumhuriyetin halka mal olmuş tüm güzelliklerini; cehaletten kırılan bir coğrafyayı aydınlatan radikal laikliğini ve eğitim seferberliğini, para babalarını daha fazla zengin etmektense halkın refahını yükselten devletçi sanayileşme hamlelerini, emperyalist güçlere karşı yükselttiği bağımsızlık bayrağını mümkün kılan, bu iki faktördü. Sermayedar sınıfın azgelişmişliği ve Sovyetler Birliği’ne yakınlık.
Zamanla, sermayedar sınıf semirip zenginleştikçe, ülkenin hâkim siyasi gücü haline de geldi ve onun çıkarları da egemen çıkarlar haline gelip devlet........
© soL
