Canavarlar zamanı
Son yıllarda sosyal medyada, giderek sıklaşan bir biçimde, İtalyan Komünist Partisi’nin kurucu teorisyeni Gramsci’ye atfedilen bir söz alıntılanıyor: “Eski dünya ölüyor, yeni dünya ise doğum sancıları çekiyor: Şimdi canavarlar zamanı.”
Gramsci tam olarak böyle demedi. Alıntının orijinal hali daha az dramatik, ama bana kalırsa çok daha düşündürücü: “Kriz tam anlamıyla eskinin ölüyor ve yeninin henüz doğamıyor olmasından kaynaklanıyor; bu fetret devrinde çok çeşitli hastalık belirtileri görülüyor.”1
Gramsci bu satırları 1930’da, Büyük Buhran sırasında, Avrupa’da faşizm yükselirken İtalyan faşistlerinin onu kapattığı zindanda yazmıştı. Dolayısıyla alıntının dramatize edilmiş hali orijinal içeriğini seyreltse de özünden kopartmıyor; Gramsci gerçekten de bir canavarlar zamanında yaşıyor ve mücadele ediyordu. Ne var ki görenleri dehşete düşüren tüm canavarlıklar, savaş, soykırım, ırkçılık, kitlesel histeri gerçekten de hastalığın kök sebebi değil, belirtileriydi. Emperyalist kapitalizm Ekim Devrimi ve Büyük Buhran ile sıkıştığı cendereden çıkmaya çalışıyor, yaralanmış bir yırtıcı hayvan gibi etrafa saldırıyordu.
Bize faşizm hep kendi kendisinin açıklaması olan, bir daha tekrarlanmaması gereken ve hepimiz liberal özgürlükçü değerlere biat edersek tekrarlanmayacak bir anomali olarak anlatıldı. O zamandan bugüne sadece aklı başında Marksistler benzer koşulların benzer sonuçlar vereceğini söyleyegeldi. Zira faşizmin aşırılığı sadece “öteki”ne yönelik hoşgörüsüzlük ve şiddet değildi. Faşizm dizginsiz sömürüydü, çocukların köle gibi çalıştırılmasıydı, özelleştirmecilikti2, halka utanmazca yalan söylemekti; kadının bir çocuk doğurma makinesine indirgenmesi, kumar, fuhuş, oğlancılık ve tecavüzün olağanlaşması, psikoaktif madde kullanımının devlet eliyle........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
John Nosta
Daniel Orenstein
Beth Kuhel