menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Erken mi gelmişiz geç mi?

25 5
26.09.2025

Dünyaya gelmek için erken mi davranmışız geç mi kalmışız? Halkımızın sıradan bireyleri bu soruyu sık sık sorarlar; çok sık diyemesek bile seyrek de sayılmaz. Sıklığı seyrekliği bir yana, buna soru yerine hayıflanma, yazıklanma, belki acınma demek daha doğru olabilir. Öyle deyince de soru biçiminden tümüyle uzaklaşmak gerekiyor. Zaten öyle söylenir: “Acele etmişiz dünyaya gelmekte kardeşim!” Sanırsın, erken gelmek ya da geç kalmak kendi elinde. Ayrıca, geç kalmış olmaktan çok, erken gelmekten dolayı bir yazıklanmadan, üzgünlükten söz edilip durulur genellikle.

Nâzım’ın 1941 yılının 11 Kasım gününde Bursa Hapisanesi’nde yazdığı şiirde de o anlamda kullandığını, ama kendisinin öyle bir kötümserliğe kapılmadığını gördüm geçen gün yeniden okurken. Zaten, canım sıkıldığında yaparım, onun şiirlerini kim bilir kaçıncı kez karıştırırken aklıma düştü bu erken gelme geç kalma… İkilemi, diyelim bu kez. İkilem demek doğru olur mu, üzerinde durmadan…

Geç kaldığına yerinmek, geride kalmış bir dünyaya, bir güzelliğe, bir hoşluğa erişememekle ve bir daha da erişemeyeceğini düşünmekle bağlantılıdır herhalde. “Niye erken gelmişim” sorusu ise gelecekten umutlu olmakla, en azından, bugün yaşanmakta olanların tiksinçliğinin izleri silinmiş, imrenilecek bir dünyanın gelecekte olabilirliğini görmekten, buna inanmaktan, hiç değilse bunun çok ciddi bir olasılık olduğunu bilmekten kaynaklanabilir. Ancak, burada bir hazıra konma beklentisinin varlığından da söz edilebilir. Gelmekte bu kadar erken davranmasaydım, daha yaşanabilir bir ortam da kendiliğinden ya da başkaları eliyle oluşmuş olurdu, türünden bir beklenti…

Nâzım o şiirinde “Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman./Ben yirminci asırlıyım/ ve bununla övünüyorum” demiş. Onunki en kötü durumlarda iyimserliğini koruyan bir türdür, ondan olmalı. Cemal Süreya’nın bundan 59 yıl önce başında bulunduğu Papirüs dergisinin ikinci sayısında hem pek üstten bakan tutumuyla can sıkıcı hem de ilgiye değer bir yazı yazmıştı. O zaman okuduğumda, bana öyle gelmişti. Orada........

© soL