menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir ortak yazı denemesi

13 8
11.04.2025

Yazı yazmaya başladığımdan beri, demek altmış yıla yakın bir süredir, en çok üzerinde durduğum konulardan birine, daha da önemlisi, toplumsal mücadele içindeki safımı belirlerken en önde gözettiğim ölçüte tıpatıp uyumlu bir yazıyı okuyunca başka ne yapabilirdim? Yazarını tanıyorsam, kendisine ulaşıp kutlamak, ilk akla gelebilecek yollardan biridir herhalde. Bu kutlamayı yazı ile yapmak da bir başka yol olabilir. Bunlar ve daha sonra aklıma gelen yolların hiçbiri beni “kesmedi”; daha düzgün bir dille anlatırsak, bana yeterli görünmedi. Sonunda, özgün yazıdan alacağım cümlelerle kendi ekleyeceklerimi birleştirerek bir tür “ortak yazı” yazabileceğim noktasına geldim. Ama, başlarken, bunu bir korsan yazı olarak görenlerin çıkabileceğini de belirtmeliyim; çünkü, özgün yazının sahibinin ne izni var, hatta ne de haberi… Belki kimilerince densizlik bile sayılabilecek böyle bir rahatlıkla davranmamda, kendimi onun bir okul ağabeyi, bir büyüğü, bir yol arkadaşı saymamın payı var kuşkusuz.

Gamze Yücesan Özdemir’in Pazartesi günü burada yayımlanan “Sosyalizm: Bugün demeyeceksek ne zaman?” başlıklı yazısından söz ediyorum.

Yazının başlarında bir yerde şöyle deniyor: “İçinden geçilen günlerde siyasal iktidarın değişmesi talebinin, demokrasi arayışının siyasal karşılığı vardır ama bu arayışta sosyalizmin karşılığı olamaz diyenler çıkabilir. ‘Sokaklara ve meydanlara çıkan halkı ve gençliği sosyalizm diyerek ürkütmemek gerekir’ diyenler olabilir.”

Sosyalizm dersek, sosyalizm hedefini gösterirsek, kurtuluşun orada olduğunu söylersek birilerini ürkütürüz “kaygısı” bana çok tanıdık geliyor. Çok çok eskiden, aman ha, böyle demekle emperyalizme karşı ittifakımız içinde yer alması gereken milli burjuvaziyi korkuturuz, uyarısı hiç eksik olmazdı. Hatta, böyle kibarca da değil, miting alanlarında, yürüyüş kollarında bizim saflarımızda itiş kakışa bile yol açardı. Daha sonraları, yetmişli yıllara doğru gelindiğinde, gerekçe ya da ürkütülmemesi gerekenler anlatılırken milli burjuvazinin yerini, millilik yakıştırması devam etmekle birlikte, tekeller dışı yahut anti-tekel burjuva kesimleri alır oldu.

Bununla az çok bağlantılı olarak, şöyle bir tartışma da yapardık: Türkiye yarı-feodal, yarı-bağımlı bir ülkedir. Bu durumdan kurtarılması için, bir yandan, feodal kalıntıların sökülüp atılarak kapitalizmin gelişiminin önündeki engellerin yok edilmesini, öte yandan, emperyalizme bağımlılığın ortadan kaldırılmasını hedefleyen,........

© soL