Tuzağa doğru
Ankara, hiç ağzından düşürmediği gibi Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor mu?
Öyle olsaydı, krizli yılların tamamında bu hedefi gerçekleştirmeye yetenekli biricik özneye karşı en olmadık girişimlerde bulunmazdı. Gerçekten de Suriye’nin bütünlüğünü korumaya ehil hareket, Esad liderliğindeki Baas’tan başkası değildi.
Baas, Suriye toplumunun “bileşenlerinden birine” indirgenemeyecek bir ulusal hareketti. Suriye modernleşmesi aşiret ve mezheplere bölünmüş bir eski düzeni aşma yoluna girmişti. “Arap Baharı” veya Amerikancı Müslüman Kardeşler krizi savaşa dönüştüğünde Şam yönetimi, savaşmanın dışında, bu bir arada tutma yeteneğini ete kemiğe kavuşturmak için de uğraştı. Ulusu oluşturan kimliklere seslendi. Çetelerin kontrolüne giren bölgelerde duran kamu hizmetleri için maaş ödemeyi sürdürdü. Af çıkarttı. Seçime gitti...
Ama en önemli iki şeyi yapamadı: Suriye’nin dünya kapitalizmine entegrasyonunu arzulayan, dolayısıyla teslim olmasını tercih eden burjuvaziyi sırtından atamadı. Ne de olsa yakın akrabaydılar… Ve halkın devlete yabancılaşmasının somut nedeni olan yozlaşmayı, rüşvet mekanizmasını kurutamadı. Akrabalar kuşatmıştı devleti.
Bu iki başlık tamamen sınıfsaldır ve Baas’ı, Beşar Esad’ı aşar. Burjuva siyasetinde ilericiliğin sınırı var. O sınırın gerisinde kalanlar, sınıfsal bir hat çekildiğinde, birileri dışta bırakılacağı için güç yitirileceğini sanırlar. Oya tam tersi doğrudur. İleriye yürümek için, nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan yoksul emekçilerin enerjisini yükseltmek gerekir. Bu da, olsa olsa hedefleri netleştirerek, mücadele........
© soL
