Orman gibi kardeşçesine yaşamayı yakmak
Yazı konumuz sömürücülerin “doğal, fıtrat” diye ad takarak sorumluluktan kurtulmaya çalıştıkları orman yangınları olmakla birlikte siyasal, sosyal, ekonomik, toplumsal her olaya, emperyalistler tarafından yangın yerine çevrilmiş her coğrafyaya, her insan ve doğa katliamına uyarlanabilir.
Kadın, çocuk, yaşlı, doğa, toprak, su, kültür varlığı demeden sömürü uğruna dünyayı yangın yerine çeviren kapitalist/emperyalist düzen sınır tanımaksızın her şeyi yapıyor ve halkın da onların siyasal iktidarlarından, hukuklarından, araçlarından çözüm beklemesi isteniyor.
Gücü elinde tutanların çözümü kendilerince ve kendi çıkarlarına uygun olur ancak. Özgürlük dedikleri kendi mülkiyet, kâr, rant, işgal, yağma, yok etme özgürlükleridir.
Özelleştirmelerle, kamu-özel ortaklıklarıyla, eğitimde piyasalaşma ve “hami”leştirmelerle doymayan; devleti piyasalaştıran, ticarileştiren, kurumları özel şirket gibi rekabet edebilir hale sokan, emek gücünü meta olarak görüp -sözleşme düzenini kurarak- piyasa konusu yapan düzenden ormanları koruması mı, kardeşlik mi beklenecek?
Anayasa gözlüğüyle ormanları ve yangınları değerlendirmem isteniyor. Evet ormanlar Anayasa’da devletin özellikli koruması altında, orman köylüleri de öyle. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Bütün ormanların yönetimi, gözetimi, işletilmesi, korunması devlete ait ve bu temel görevde ormanlar içindeki veya bitişiğindeki köyler halkının devletle işbirliği esas. Yakmak, yok etmek, daraltmak dahil orman suçları genel ve özel af kapsamı dışında.
Ancak Anayasanın Cumhuriyet ve nitelikleri, ilkeleri, temel hak ve özgürlükleri, kurumları ne durumdaysa ormanlar ve orman köylüsü hükümleri de aynı durumda. Anayasaya, cumhuriyete hangi gözlüklerle bakıyorlarsa ormanlara da yok edilen orman alanlarına da aynı gözlüklerle bakıyorlar. Nasıl cumhuriyet ve nitelikleri “komisyon” adı altında yeni anayasa tuzağı içine alınıyorsa, “devlet yapamıyor, özel daha iyi........
© soL
