menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Dilan Yeşilgöz, gerçekten Türkiye’den kaçabildi mi?

18 10
30.08.2025

41 sene önce Bodrum’dan Kos adasına bir gece yarısı gizlice açılan küçük bir bot bugünün aksine Suriyeli göçmenleri değil, 12 Eylül rejiminden kaçan Tunceli doğumlu Dersimli Kürt Alevi bir aileyi taşıyordu. 12 Eylül darbesinden sonra arananlar listesine eklenen ve Irak sınırından geçerek Hollanda’ya geçen eşi Yücel Yeşilgöz’ün ardından üç sene çocuklarıyla birlikte saklanan Fatma Yeşilgöz, 7 yaşındaki kızı Dilan ve üç yaşındaki küçük kızıyla birlikte Yunanistan’a kaçıyordu. Fatma Yeşilgöz, annesinden aldığı büyük bir el çantasına sığdırabildiği kadar eşyayı doluşturmuş, iki küçük çocuğuyla durmadan sallanan küçük bir bota binerek riskli bir deniz yolculuğuna çıkmıştı. Kendisi de aranıyordu. Hollanda, solcu DİSK sendikası üyeliği nedeniyle arandığını belirten Yücel Yeşilgöz’ün siyasi iltica talebini kabul etmiş, ailesini de getirmesine izin vermişti. Bu nedenle Yunanistan’a geçen Yeşilgöz ailesinin uçak biletleri Hollanda hükümetince karşılandı, 12 Eylül darbesinin ardından dağılan Yeşilgözler darbeden dört yıl sonra Amsterdam Havalimanı’nda buluştu, bir daha da Türkiye’ye yolları düşmedi.

Fakat Yeşilgözler, Türkiye ile bağlarını, olumlu veya olumsuz ilgi ve alakalarını hiçbir zaman koparmadı. Yücel Yeşilgöz, Türkiye’deki mafyalar üzerine bir kitap kaleme aldı; Fatma Yeşilgöz Hollanda’ya Türkiye ve Ortadoğu’dan göç edenlere odaklanan STK’larda görev aldı; Dilan Yeşilgöz ise uzun yıllar Hollanda’daki Amnesty International’ın Türkiye masasıyla çalıştı, Türkiye’deki her türlü siyasi gelişmeyi aktif bir şekilde takip etti, Gezi protestolarını Hollanda’ya anlattı, “Republiek Allochtonie” adlı bir sitede Türkler ve Türkiye gündemi hakkında düzenli yazılar kaleme aldı, Esra Erol’un evlilik programına çıkan gurbetçi Türkleri anlattığı bir yazısından da anlaşılacağı üzere sabah programlarını bile kaçırmadı.

Dilan Yeşilgöz ailesinin ve geçmişinin de etkisiyle ilk siyasi çalışmalarına Hollanda’daki sol/sosyalist siyasi partilerde ve mülteci derneklerinde başlamıştı. Kültür politikaları üzerine yüksek lisansını tamamladıktan sonra Amsterdam Belediyesi’nde danışman olarak çalışan Yeşilgöz, Sosyalist Parti’deki yedi senesinin ardından kendi tabiriyle “göçmen kimliği nedeniyle sol tarafından kurtarılması gereken mağdur” gibi görülmekten sıkılıp, hem de liberalizmin özgürlük, insan hakları ve bireyin potansiyeline verdiği önemden etkilenip merkez sağ liberal VVD’ye (Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi) katıldı. Yeşilgöz’e göre memleketi Türkiye’deki solcuların Hollanda’daki eş değeri merkez sağ liberallerdi.

Özellikle Geert Wilders önderliğindeki aşırı sağın adım adım yükseldiği Hollanda’da Türkiye’de Hollanda’ya gelen bir göçmen için sağ bir partide siyaset yapmak oldukça zor bir seçenekti. Fakat bu durum Yeşilgöz için pek de geçerli değildi. Zira Yeşilgöz, adeta geçmişini, kimliğini ve hikayesini unutturmak adına özel bir çaba harcadı; 2017’den itibaren önce milletvekili, sonra devlet bakanı, adalet bakanı ve nihayetinde koalisyon ortağı VVD’nin genel başkanı olan Yeşilgöz her çıktığı basamağın gerisinde başkası adına duyulan utancın acı bir tortusunu bıraktı.

Göç politikalarının sıkılaştırılmasını savundu, İslamofobik ve ırkçı Wilders ile koalisyon ortağı olmama kuralını bozarak Wilders’i hükümete taşıdı, Hollanda’nın ilk kadın ve göçmen başbakanı olmak için çıktığı yolda başbakan olamadı fakat aşırı sağcı faşistlere bakanlık verdi ve ne acı ki liberalinden solcusuna birçok Hollandalı İsrail’i en sert şekilde eleştirirken İsrail’i Hollandalılara karşı en ateşli bir şekilde savunan siyasetçilerden birine dönüştü.

Sadece İsrail’i savunmak değil. Ankara doğumlu Dilan Yeşilgöz, aynı zamanda İsrail uğruna Hollandalı bir şarkıcıyı hedef gösterdi, Filistin gösterilerini engellemeyen devlet kurumlarıyla, Amsterdam belediye başkanıyla çatıştı, Hollanda tarihinde bir ilke imza atarak ülkeyi erken seçime götüren geçici bir hükümetin dağılmasına da sebep oldu.

Hollanda, geniş çaplı koalisyonların kurulduğu çok partili bir parlamenter demokrasi. Kendine özgü seçim sistemi nedeniyle birçok parti meclise girip temsil edilebiliyor, tek bir partinin tek başına çoğunluğu sağlaması çok çok nadir bir durum. 2023 hükümet krizine kadar her türlü hükümet krizine rağmen en uzun süre görevde kalan Hollanda başbakanı olarak tarihe geçen “teflon Mark” lakaplı eski VVD lideri ve mevcut NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, son 10 senedir kendi merkez sağ partisi çeperinde çeşitli koalisyonlar kurmayı başarıyor, başbakanın değil ama koalisyon ortaklarına göre politikaların değiştiği öyle yada böyle öngörülebilir bir yönetim sağlıyordu.

Geert Wilders

Bu durum aşırı sağcı Geert Wilders’in İslamofobik ve göç karşıtı kampanyasının merkez sağdan uzaklaşan seçmenlerce benimsenmesi ve oylarını yükseltmesiyle değişti. Bir zamanlar VVD’nin çekirdek ekibinde olan aşırı sağcı faşist Geert Wilders ve özellikle çiftçilerin eylemleriyle yükselen BBB gibi popülist akımlar karşısında mevzi ve seçmen kaybetmek istemeyen VVD hükümeti, 2023 yılında iltica başvuruları kapsamında ülkeye gelebilecek aile üyelerini kısıtlamak istedi. Buna sosyal liberal D66 ve Hıristiyan demokrat CU partileri karşı çıktı, koalisyondan ayrıldı. Rutte siyaseti bıraktığını açıkladı, ülke seçime gitti, VVD’nin başına Dilan Yeşilgöz geçti.

Dilan Yeşilgöz ve Mark Rutte

Daha önceleri özellikle “Ben farklı bir göçmenim, onlardan değilim”i göstermek amacıyla özellikle Türk ve Müslüman azınlığın oy verdiği DENK partisi mensubu siyasetçilerle kavga eden, geride bıraktığı Türkiye’deki 28 Şubat’ı andıran başörtü yasaklarını belediye işçileri, kamu çalışanları, güvenlik görevlileri için savunmasıyla, “her kültür eşit değildir” çıkışlarıyla aşırı sağın İslamofobi’sini beslemesiyle dikkat çeken Dilan Yeşilgöz’ün VVD’nin başına geçer geçmez yaptığı ilk iş önceki yönetiminin aksine Geert Wilders ile koalisyona girebileceğini açıklamak oldu. Yine kendisi de geçmişte Hollanda’ya iltica etmiş bir ailenin çocuğu olmasına rağmen iltica hakkının sınırlandırılması, göçün daraltılmasını savundu, doğal olarak solcular tarafından “tırmandığı merdiveni ayağıyla itmekle” suçlandı.

Yeşilgöz sadece Wilders’in üzerinde sörf yaptığı aşırı sağ fikirleri anaakımlaştırarak Wilders’in imajını tazelemesine yardımcı olmadı, gerçekten de sözünü tuttu ve seçimden sonra Wilders ile bir koalisyon hükümeti kurdu.

2023 seçimlerini büyük bir oy artışıyla birinci tamamlayan aşırı sağcı Özgürlük Partisi, VVD, merkez sağ NSC ve popülist sağ BBB ile birlikte bağımsız bir başbakan liderliğinde bir kabinenin kurulması onaylandı, böylece parti liderleri hükümetin dışında kaldı, Wilders bakanlık veya başbakanlık görevine gelemedi.

Aşırı sağcıların ekonomi, sağlık, göç, ticaret gibi önemli bakanlıkları almasını sağlayan Yeşilgöz’ün önünü açtığı bu koalisyon elbette bir sene bile ayakta kalamadı. Wilders tahmin edildiği gibi diğer merkez sağ partileri şeytanlaştırmak, seçmenlerinin aklını çelmek adına hükümete 10 maddelik bir göç paketi dayattı, bunun tartışmaya açılmadan kabul edilmesi talebi reddedilince koalisyonu “göçseverlikle” suçlayıp hükümeti dağıttı ve erken seçime gidilmesini sağladı.

Bu nedenle Haziran ayından beri Wilders’ten sonra üç partili kalan bu koalisyon artık ülkeyi seçime kadar taşıyacak olan “caretaker government” yani geçici bir hükümet niteliğini kazandı.

Fakat ilk kez aşırı sağa bakanlık veren Dilan Yeşilgöz Hollanda için bir ilki daha başardı ve Hollanda tarihinde ilk kez dağılan bir hükümetin ardından kurulan geçici bir hükümetin de dağılmasına neden oldu.

Mardinli Süryani Ayfer Koç’un eşi olan ve Rutte zamanındaki yolsuzlukların, usulsüzlüklerin peşinden gittiği için popüler olan, 2023 seçimlerindeki ani başarısının ardından siyaseti bırakan, vekillikten de istifa eden Pieter Omtzig’in kurduğu merkez sağ NSC partisinin hükümete Dışişleri Bakanı olarak verdiği Caspar Veldkamp, İsrail’e daha sert yaptırımların........

© Serbestiyet