menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

İfade özgürlüğü nedir, ne değildir?

15 0
09.02.2025

İfade, söz, yazı, eylem, vicdan ve din özgürlüğü gibi, hayatı anlamlı ve değerli yapan bütün özgürlüklerimiz, özünde düşünce özgürlüğüne dayanır. Bütün diğer özgürlüklerimiz, düşüncenin açık edilmesinden, dışa vurulmasından ibarettir. Düşünce ile eylem, ayrıştırılamaz biçimde iç içedir. Ayrı düşünüldüğü anda her iki taraf da hayatiyetini ve yararlı sonuçlar doğurma ihtimalini kaybeder.

Düşünce, hayatın bizatihi kendisidir. Varoluşun ilk şartı ve nihai hedefidir. Bu özgürlük, özgünlük gerektirir. Kendilik ister. Acıyla yoğrulmuş bir derinlikte geçer. İnsan kişiliğinin kurulmasında en belirleyici etkendir. O nedenle, denilebilir ki düşünce ve ifade özgürlüğü bütün diğer özgürlüklerimizin kök nedenidir. Düşünce özgürlüğü olmaksızın kullanılan seyahat özgürlüğü gibi en sıradan ve en masum gözüken bir özgürlük bile anlamsız ve başıboş bir gezintiye dönüşür. Çalışma özgürlüğümüz, sonuçsuz bir yorgunluktur. Toplanma özgürlüğümüz, toplanmış olmakla sınırlı kalmaya mahkumdur!

Hayatın kendisi düşünceden koptuğu anda, cansız bir yaşam demektir. Akışkanlığını ve yaratıcı enerjisini kaybetmiş, kaskatı kesilmiş bir düzen halidir. Vasatlığa teslim olması kaçınılmaz bir gerçekliktir. Buralarda, kanunlar düşüncelerin yerini alır. İnsanlar hep başkalarına göre düşünmekten yorulur, bir süre sonra kendilerini tanıyamaz hale gelirler. Sık sık, düşüncelerini en son bıraktıkları yere döner, başa sarıp kendine geldiklerini zannederler. Kişilikleriyle aralarındaki açıktan esen soğuk rüzgârda hep üşürler. Biraz ısınmak için hep hararetli tartışmalar arar, hınçlı ve kinli bir dille saldırarak bu melanetten kurtulmaya çalışırlar. Olmak yerine sahip olarak yaşamayı seçer, her şeyi “davalaştırarak” açıkları kapamaya uğraşırlar.

Düşünce eksikliği hayatı çekilmez bir çileye dönüştürdüğü için çekilen ıstıraplar çoğu kez dava uğruna üstlenilen fedakarlıklarla karıştırılır. Çilecilik, ahlak sanılır. Oysa karşılıksız çekilen çile, her şeyi yavanlaştırır ve besleyiciliğini yitirmesine neden olur. Yapaylık hakikiliği her durumda alt edecek bir hal alır. Böyle değilmiş gibi yapar, sayısız yapay canlılıklar -ve de düzensizlikler! – üretir, mutluymuş gibi yaşayıp gideriz ama içten içe yaşadığımız hakiki boşluk her duraklamada kendini bize hatırlatır ve bu durum, derinlerde, düşünce özgürlüğünün olmayışından kaynaklanır. Bunu duymak ve düşünmek istemeyiz! Yaşayıp gitmek neyimize yetmemektedir! Zaten, hayatın anlamı denilen şey, tam olarak nedir? Ölümle sonuçlanacaksa her şey, neden bir süreliğine olsun yaşamak istenmesindir?

Ne var ki insan olmaktan dolayı tam da içimizdeki bu ses düşünceye dönüşemediğinde durmaksızın çığlık olup bağırmaktadır. Hayatın anlamı, içimizin boşluklarında her gün daha güçlü ve bize rağmen kendi alanını oluşturmaktadır. Susturmak için ya daha gürültülü dış dünyalarda dolaşır, kalabalıkların arasına karışır ya da iyice........

© Serbestiyet