Çocuklarda Obezite Pandemisi
Çocukların etrafı fast-food kültürü ve ultra-işlenmiş gıdalarla kuşatılmış durumda. UNICEF, artık obezitenin yetersiz beslenmeyi geçtiğini ortaya koyuyor. Sorunun kaynağı ucuz, yaygın ve agresif pazarlanan işlenmiş gıdalar ile yetersiz yasal düzenlemeler. Gıda endüstrisi “bireysel tercih” söylemiyle sorumluluğu çocuklara ve ailelere yüklüyor ama uzmanlara göre hiçbir spor, bu ürünlerin metabolik ve bilişsel yıkımını telafi edemez.
- MENEKŞE TOKYAY
- 22 Eylül 2025
Geçenlerde Güney Afrika’dan bir haber düştü önüme. McDonald’s, iki devlet okuluna sırt çantası şeklinde katlanabilen rengârenk sıra ve tabureler hediye etmiş. Başta kulağa hoş geliyor, değil mi? Ama küçük bir detay var: Çocuklar ders çalışırken de çantalarını sırtlarına takarken de o dev “M” logosuna bakmak zorunda. Yani sınıfa çocukların sırtında fast food kültürü de girmiş oluyor. Bir nevi “Bu filmde ürün yerleştirme bulunmaktadır”.
UNICEF’in 10 Eylül günü yayımladığı “2025 Child Nutrition Report – Feeding Profit: How Food Environments Are Failing Children” (2025 Çocuk Beslenmesi Raporu – Karlılığı Beslemek: Gıda Ortamları Çocukları Nasıl Mağdur Ediyor?” başlıklı son raporu bu örneğin tesadüf olmadığını söylüyor.
Çocuklar artık sadece televizyon reklamlarında değil, sosyal medyada, oyunlarda, spor müsabakalarında, hatta okul sıralarında bile işlenmiş gıdaların hedef kitlesi. Ve sonuç ortada: 5 ila 16 yaş arasındaki her 5 çocuktan biri fazla kilolu. Bu da, 391 milyon çocuğa karşılık geliyor. Üstelik bu sayı 2000 yılından bu yana ikiye katlandı. Daha da çarpıcı olanı, okul çağı çocuklarında ve ergenlerde obezite artık yetersiz beslenmeyi geçmiş durumda. Yani 21. yüzyılda çocukluk çağı malnutrisyonunun yeni görüntüsü, aşırı kilo şeklinde karşımıza çıkıyor.
Çocukların çevresi sağlıksız gıdalarla kuşatılmış durumda. Dünya genelinde şekerli içecekler, cips, fast-food gibi ultra-işlenmiş ürünlerin çocukların yaşam alanlarına, evlerine, okullarına ve çevrimiçi ortamlarına yayılması, beslenme düzenlerini bozan başlıca etkenlerden. Bakkaldan zincir marketlere, okul kantininden sosyal medyaya kadar her yerde ucuz, yağlı, şekerli ve tuzlu yiyecekler var. Ekran başındaki çocukların üçte ikisi haftada en az bir kez bu ürünlerin reklamına maruz kalıyor.
İşin acı tarafı, bu “sağlıksız gıda tsunamisi” artık sadece zengin ülkelerde değil; aşırı kilo alma ve fazla kilolu olma durumu, hâlâ beslenme yetersizliği sorunu olan ülkelerde bile hızla artıyor, Afrika’dan Asya’ya düşük gelirli ülkelerde hızla yayılıyor. Bugün fazla kilolu çocukların % 80’i düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Bu durum hem sağlık açısından hem de psikososyal ve ekonomik açıdan ağır sonuçlar doğuruyor. Uzun vadeli hastalık riskleri, sağlık sistemine yük, ailelerin maddi ve manevi baskısı gibi…
Bu sürecin aslında üç temel sebebi var: Ultra-işlenmiş ürünler ucuz ve yaygın, pazarlaması ise agresif. Dijital pazarlama, bu yeni medya çağında, özellikle çocukları yoğun şekilde etkiliyor ve hedefliyor. Ayrıca, yasal düzenlemeler ya eksik ya da yetersiz. Özel sektörün etkisi ve çıkar çatışmaları bu durumu daha da güçlendiriyor.
Bireysel Tercih Değil
Burada kritik nokta şu: Bu tabloyu sadece “bireysel tercih” meselesi gibi görmek, tam da gıda endüstrisinin istediği şey. “Çocuk spor yapsın, hareket etsin, sorun çözülür” diyorlar. Oysa hiçbir spor, sürekli maruz kalınan şekerli içeceklerin, ultra işlenmiş yiyeceklerin yol açtığı metabolik ve bilişsel tahribatı telafi edemez.
Türkiye’nin bu açıdan içinde bulunduğu durum, küresel trendden farklı değil. Bugün ülkemizde çocukların % 10’u obez, bir başka % 10’u ise “yüksek kilolu” sınıfında. Yani her beş çocuktan biri sağlıksız kilo ile büyüyor. Okul kantinlerinde sadece sağlıklı gıdaların satılması için yıllar önce çıkarılan genelge ise hâlâ tam anlamıyla uygulanamıyor, sürekli erteleniyor. Çocukların sağlıklı beslenmesi, kâğıt üzerinde alınmış ama hayata geçirilmeyen kararların gölgesinde kalıyor.
Okul gıdası uygulaması yaklaşık altı yıl önce Tarım ve Orman, Sağlık ve Milli Eğitim bakanlıklarının arasında bir protokolle başlatılmış, ardından Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmişti. Ancak okul bünyesinde faaliyet gösteren kantin ve kafeteryalarda meyve, sebze, ayran, yoğurt, kuruyemiş gibi yüksek oranda ilave şeker içermeyen, ani enerji vermeyen, dengeli besinlerin satılmasını ve bu hazır ambalajlı ürünlerin sıkı denetimler sonucunda “Okul Gıdası” logosu içermesini öngören bu uygulama, tebliğ değişikliğiyle 14 Eylül 2026’ya ertelenmişti.
Bununla bağlantılı olarak, bir başka görünmez sorun da eş zamanlı olarak büyüyor: Gizli açlık. Çocuklar cips, kola gibi ürünleri tükettikleri için kendilerini o an için tok sanıyorlar ama vitamin, mineral ve protein açısından yetersiz besleniyorlar. Bu da bağışıklık sistemini zayıflatıyor, öğrenme kapasitelerini düşürüyor, gelecekte kronik hastalıkların kapısını aralıyor. Yani tek mesele sadece fazla kalori değil aynı zamanda yanlış kalori alımı.
Reklamlara Maruz Kalan Çocuklar
UNICEF’in raporu kapsamındaki küresel araştırma, çocukların aslında nasıl bir reklam bombardımanı altında kaldığını çok net ortaya koyuyor. 171 ülkede 13–24 yaş aralığındaki gençlerle yapılan ankete göre, her dört gencin üçü sadece bir hafta önce gazlı içecek, abur cubur ya da fast-food reklamı görmüş, yüzde 60’ı da bu reklamlardan sonra söz konusu gıdaları tüketme arzularının arttığını söylemiş. Düşünün, savaşın ortasındaki ülkelerde bile bu oran yüzde 68.
Burada dikkat çekilmesi gereken nokta şu: Gıda endüstrisi yıllardır ‘bireysel sorumluluk’ söyleminin arkasına saklanıyor. Yani ‘yersen koş, spor yap, telafi edersin’ şeklinde tekrarlayan tavsiyeler karşısında uzmanlar açıkça şunu söylüyor: Spor ne kadar önemli olursa olsun, ultra-işlenmiş gıdaların yol açtığı diyabet, diş çürükleri, kalp-damar hastalıkları, bazı kanser türleri ya da bağırsak sorunlarını telafi edemezsiniz.
UNICEF de bu yüzden ülkeleri uyarıyor: Çocukları sağlıksız gıdalardan korumak için güçlü bir yasal çerçeveye ihtiyacımız var. UNICEF Genel Direktörü Catherine Russell’ın dediği gibi, bugün hiçbir ülkenin elinde eksiksiz bir politika paketi yok. Ama umut var; giderek daha fazla ülke çocuklarını bu görünmez tuzaklardan korumak için harekete geçiyor.” Çocukların sağlıklı beslenme hakkı için hem devletlerin hem sivil toplumun hem de özel sektörün sorumlulukları var. Etkin uygulama, yaygın düzenleme ve güçlü bir toplumsal farkındalık........
© Perspektif
