Yazmak, ciddi bir iştir
Yazmak ciddi bir iştir, Nâzım’dan ilhamla, şakaya gelmez. Bakın neden…
Yazı ile ilgili herkesin kendince yazmaya yüklediği bir anlam vardır kuşkusuz. Benim için yazmak, öncelikle kafanı meşgul eden veya gündemindeki bir konu, bir sorun hakkında derli toplu bir düşünmek biçimi oluyor. Neden, niçin, nasıl gibi sorular etrafında o konu veya sorunla ilgili kendi tutum ve değerlendirmenizi bence en iyi yazarak oluşturur, ifade edersiniz…
Ben yazılarımı öncelikle düşünerek kafamda yazıyorum; yürürken mesela. Sokakta, parkta, mümkünse bir deniz kenarında volta atarken… Bir arkadaşla, tanıdıkla rastlaşırsam, “Derinlere dalmışsın yine?” veya “Çok düşüncelisin, hayırdır?” gibi sorularla karşılaşıyorum. “Doğrudur” deyip geçiştiriyor, yoluma devam ediyorum. Yanlış anlaşıldığım da oluyor; “Geçen sahilde yürürken gördüm, adam beni görmezden geldi!” En azından kendi payıma, sonradan konu olduğunda, özür dileyerek yanlış anlaşılmayı düzeltmeye çalışıyorum.
Sonra çekildim bir kenara
Seyrettim olan biteni…
Baktım;
Kimde ben ne kaldım
Kim bende ne kadar kalmış diye…
Geçen ömrüme bir damla gözyaşı akıttım
Yarısı “adanmışlıkla” geçmiş
Diğer yarısı “aldanış” ile… –Özdemir Asaf
Yazmak sadece bir derli toplu düşünmek, yoğunlaşmak hali değil; aynı zamanda bir kendini ifade etme ve paylaşma biçimi oluyor. Düşündüğünü sözcüklerle kâğıda, yazıya dökmek, “söz uçar yazı kalır” misali bir düşüncesini belgelemek işi aynı zamanda. Tabii ki paylaşmak, başka insanların dikkatine getirmeyi gerektirir; mümkünse yayınlanmasıyla birlikte. Hem, sosyal medya araç ve imkanları da var artık.
Bazen yazdıklarını “gizlemen” de gerekebiliyor ama; hapishanedeysen mesela. Misal, kaldığım hapishane idarelerinin mektuplarıma,........
© P24
