Devlet “devletimiz” olur mu?
Boynunda 38’den kalma kocaman bir mavzer kurşunu taşıyan rahmetli dedeme, bir müjde veriyor edasında, “Devlet artık bizim de devletimiz oldu!” deseydim bir gün, elinden eksik etmediği asasıyla kovalardı beni en iyi ihtimalle.
Rahmetli nineme söyleseydim bunu, sunturlu Kirmançki küfürler eşliğinde sıkı bir sopa yemekten kurtulamazdım, kesin.
Rahmetli babam, muhtemelen şaka yaptığımı düşünürdü.
Ya Hasan Amcam? Rahmetli asabi biriydi ve yalan yok, bunu ona söyleyemezdim bile, korkardım.
Anama söylesem? Bana hâlâ bile her konuştuğumuzda “Olaylara karışma oğlum!” diye sıkı sıkıya nasihat eden anam, ne der acaba? Hâlâ cesaretimi toplayıp da söyleyemedim. Galiba söyleyemeyeceğim de. Ciddiye almaz; “De rehat finde! Hesse birre!”
Ablam rahatsız biraz epeydir, ona söylesem, “Wey?” der ve devam eder, “Ma ben hastayım bu halde bana şaka yapıyorsun?”
Büyüklerimiz, devletten korkarlar, çekinirler, sevmezler, devlet deyince iki adım geri çekilirler, susarlar, birbirlerine sığınır ve Hızır’dan, 12 İmamlardan, Haq’tan yardım dilerler.
“Devlet” deyince bazılarının tüyleri diken diken olur hazdan, huşudan; “Yüz yıllarca yedi düvele hükmetmiş şanlı, ulu, yüce devletimize can feda!” Ama bizim cenahta durum hayli farklı.
Çünkü “devlet” bizim büyüklerimizin hafızasında hâlâ 38’dir. Kadın, çoluk, çocuk ayırt etmeyen katliamlardır. Alçakça ayrımcılıktır. Malatya’da, Elazığ’da, Maraş’ta yaşadığı vahşettir. Çorum’dur, Madımak’tır. Kapısına kocaman X işaretleri yazılmasıdır. Haksızlıktır. Adaletsizliktir. Zulümdür. Zorbalıktır. Her an korkuyla, endişeyle, tedirginlikle yaşamaktır. Devlet, bize safi kötülüktür…
Bu, sadece Alevilerin, Kürt Alevilerinin canlı hafızası değil,........
© P24
