İNSAN, EBEDE NAMZET
Âlemde görüyoruz ki: Zâlim, günahkâr, gaddar / haksızlık yapan insanlar; gayet refah ve rahat bir yaşayış içindeyken; mazlum ve mütedeyyin / dindar adamlar; son derece zahmet ve zillet ile ömür geçiriyorlar!
Sonra ölüm gelir, ikisini müsavi / eşit kılar. Eğer şu müsavat / eşitlik, nihayetsiz / sonsuz ise, bir nihayeti / sonu yoksa, zulüm görünür. Halbuki zulümden tenezzühü / uzaklığı, kâinatın şehadetiyle sabit olan adâlet ve hikmet-i İlahiyye, bu zulmü hiçbir cihetle kabûl etmediğinden; bilbedahe / açık bir şekilde, bir mecma-i aheri / ahirette toplanma yerini iktiza eder / gerektirirler ki; birinci, cezasını; ikinci mükâfatını görsün. Tâ şu intizamsız, perişan beşer / insan, istidadına münasib tecziye / ceza ve mükâfat görüp adalet-i mahzaya / tam bir adâlete medar / sebep ve hikmet-i Rabbaniyyeye mazhar ve hikmetli / bir gaye için yaratılan mevcudat-ı âlemin / kâinattaki varlıkların bir büyük kardeşi olabilsin.
Evet şu dar-ı dünya / dünya hayatı, beşerin / insanın ruhûnda mündemiç / saklı oan hadsiz istidad ve kabiliyetlerin sünbüllenmesine müsait / uygun değildir. Demek başka âleme gönderilecektir. Evet, insanın cevheri / maya ve özü büyüktür. Öyle ise, ebede namzet / adaydır. Mahiyeti / aslı ve iç yüzü âliye / yüksek ve yücedir. Öyle ise, cinayeti / suçu dahi azîm / büyüktür. Sair mevcûdâta / varlıklara benzemez. İntizamı da mühimdir. İntizamsız olamaz, mühmel........
© Önce Vatan
