Uyumun Karanlığı, Birlikte Düşünmenin Işığı
“Ortak akıl” çoğu zaman bir dayanışma çağrısı olarak değil, farklı düşüncelerin bastırıldığı bir sessizlik rejimi olarak karşımıza çıkıyor. Oysa ortak akıl, uyumun değil, tartışmanın; aynılaşmanın değil, çoğullaşmanın ürünüdür.
Türkiye’de “ortak akıl” ifadesi, hemen her siyasal dönemeçte yeniden gündeme gelir.
Kriz anlarında, afetlerde, seçimlerde ya da toplumsal sarsıntılarda, yöneticilerden kanaat önderlerine kadar herkesin ağzında aynı cümle döner:
“Ortak akılla hareket etmeliyiz.”
Ne var ki bu çağrı, çoğu zaman fikirlerin özgürce konuşulduğu bir ortamın değil, itaatin estetiğe dönüştüğü bir siyasal kültürün parçasıdır.
Ortak akıl, böylesi bir bağlamda, “birlikte düşünmek”ten çok “aynı şeyi düşünmek” anlamına gelir.
Toplum olarak “uyum”u bir erdem gibi görmeye alıştık.
Aileden başlayarak okulda, işte, siyasette — sessiz kalan, itiraz etmeyen, uyum sağlayan insan makbul sayılır.
Bu alışkanlık, zamanla düşünceyi konfora, sorgulamayı riske dönüştürür.
Felsefede ve psikolojide “grup düşüncesi” olarak bilinen olgu, tam da budur:
Bir grubun içindeki bireylerin, farklı görüşleri bastırarak hatalı ama huzurlu bir uzlaşma yaratması.
Bu durum, yalnızca toplumsal değil,........





















Toi Staff
Gideon Levy
Tarik Cyril Amar
Stefano Lusa
Mort Laitner
Robert Sarner
Andrew Silow-Carroll
Constantin Von Hoffmeister
Ellen Ginsberg Simon
Mark Travers Ph.d