menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Lozan’ın Tartışılması, Düşünce Özgürlüğü ve Demokratik Kültür Üzerine: Tarihsel Bellek, Siyasal...

11 1
13.05.2025

Silahların sustuğu yerde sözün değeri yeniden tartılmalı.

Türkiye’de tarihî olaylara yönelik kolektif bellek yalnızca geçmişin anlatısını değil, aynı zamanda bugünkü siyasal tutumları ve gelecek tahayyüllerini de şekillendirir. Bu bağlamda, Lozan Antlaşması üzerine yapılan her yorum; teknik bir diplomatik değerlendirmenin ötesinde, derin ideolojik ve duygusal kodları tetikleyen bir beyan olarak algılanır. Bu durum, Türkiye’de tarihî metinlerin nasıl kutsallaştırıldığını, nasıl tartışma dışı bırakıldığını ve böylelikle demokratik kültürün sınırlarının nasıl çizildiğini gözler önüne serer.

PKK’nin 5-7 Mayıs 2025 tarihleri arasında düzenlediği 12. Kongresinde silah bırakma ve kendini fesih kararı alması ve bu açıklamaya eşlik eden Lozan eleştirileri, bu kırılgan siyasal belleğin hangi hassasiyetler üzerine kurulu olduğunu açıkça göstermiştir. Lozan’ın içeriğine dair yapılan her eleştiri, yalnızca geçmişe değil, aynı zamanda bugünün barış ihtimaline dair toplumsal reaksiyonları da biçimlendirmiştir. Oysa demokratik toplumlarda tarih, kutsal değil, tartışılabilir bir zemindir. Dolayısıyla bu çalışmada, Lozan Antlaşması üzerine yürütülen tartışmaların ifade özgürlüğü, çoğulculuk, demokratik kültür ve siyasal tahayyül bağlamında nasıl değerlendirilebileceği, tarihsel belleğin nasıl araçsallaştırıldığı ve barış süreçlerinin bu bağlamda nasıl manipüle edildiği incelenecektir.

Lozan: Tarihsel Belge mi, Kurucu Mit mi?

Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin uluslararası meşruiyetini tesis eden bir belge olarak tarihsel bir dönüm noktasıdır. Ancak antlaşma zamanla bir “kurucu mit”e dönüşmüş; onu eleştirmek, Cumhuriyet’in temel değerlerine saldırmakla eşdeğer tutulmuştur. Bu durum, Türkiye’deki tarihsel düşünme biçiminin özgürlükçü ve eleştirel bir zihinsel alandan ziyade, ideolojik sadakat ekseninde şekillendiğini göstermektedir.

Tarihsel belgelerin kutsallaştırılması, tarih biliminin doğasına aykırıdır. Hayden White’ın da ifade ettiği gibi, tarihsel anlatılar hiçbir zaman nötr değildir; her tarih yazımı, belli bir ideolojik ve estetik tercihin ürünüdür (White, 1973). Bu nedenle Lozan’ı eleştirmek, yalnızca mümkün değil, aynı zamanda gereklidir. Çünkü eleştirilmeyen tarih, öğrenilemeyen bir geçmiştir.

Bu bağlamda, bazı tarihçilerin Lozan’ı “askerî zaferin diplomatik kaybı” olarak değerlendirmesi (Kinross, 1964; Zürcher, 2004), antlaşmanın yalnızca ulusal değil, aynı zamanda uluslararası güç dengeleri çerçevesinde de ele alınması gerektiğini ortaya koyar. Musul’un kaybı, azınlık hakları, kapitülasyonların dönüşen biçimleri gibi........

© Nokta Haber Yorum