menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Çocukları Terör Suçlarına Sürükleyenlerin Cezalandırılması: Tehlike Suçu Yaklaşımı

12 0
11.09.2025

Av.Dr.Alp Aslan. Adli Bilimciler Derneği Adli Yöneylem Komisyonu Başkanı

Prof.Dr.İ.Hamit Hancı. Adli Bilimciler Derneği Adli Yöneylem Komisyonu Başkanı

Türkiye’de son yıllarda çocukların terör eylemlerine karıştığı olaylarda artış gözlemlenmektedir. Organize/Uyuşturucu/Terör örgütleri, ideolojik ya da çıkar amaçları uğruna giderek daha fazla sayıda genci ve çocuğu kendi eylemlerine alet etmektedir. Bu durum, toplumsal açıdan ciddi bir endişe yaratmakta ve acil çözümler geliştirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Mevcut yaklaşımda, terör suçuna bulaşan çocuklar genellikle “suça sürüklenen çocuk” olarak tanımlanmakta; yani suça itilen, bu nedenle asıl fail olarak görülmemesi gereken kişiler olarak kabul edilmektedir. Özellikle 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu ve ilgili modern çocuk adaleti mevzuatı, suç işleyen çocuğun cezalandırılmasından ziyade korunmasını ve onu suça iten çevreden uzaklaştırılmasını amaçlamaktadır.

Bu perspektifte çocuk, işlediği suçun faili değil; aksine suça itilen bir mağdur olarak ele alınmaktadır. Nitekim uluslararası çocuk adaleti standartları (Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Pekin Kuralları, vb.), çocuğun yüksek yararını gözeterek ceza yaptırımını son çare olarak öngörür ve çocukların topluma kazandırılmasını vurgular.

Bu makalede, terör suçlarına sürüklenen çocuklara dair mevcut durumu Türk hukuku çerçevesinde inceleyip, bu soruna alternatif bir yaklaşım olarak çocukları yönlendirenlerin daha ağır cezalandırılması ve bu eylemlerin “tehlike suçu” kapsamında düzenlenmesi önerisini ele alacağız.

Türk ceza hukukunda çocuk kavramı, henüz 18 yaşını doldurmamış bireyleri ifade eder. Çocukların ceza sorumluluğu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) m.31’de yaş gruplarına göre düzenlenmiştir: 12 yaşından küçük çocuklar hiçbir şekilde cezai sorumluluk taşımaz; 12-15 yaş aralığında olanların fiili işleyiş biçimine ve algılama yeteneklerine göre sorumlulukları değerlendirilebilir; 15-18 yaş arasındaki ergenler ise cezai sorumluluğa sahip olmakla birlikte, haklarında daha indirimli ceza politikaları uygulanır.

15-18 yaş grubunda işlenen suçlarda TCK, yetişkinlere oranla cezada indirim yapılmasını öngörmektedir. Bu yasal çerçeve, çocuğun gelişim düzeyini ve suç konusundaki algısını dikkate alarak, yaş küçüklüğünü bir hafifletici neden kabul etmektedir.

Çocuk Koruma Kanunu, çocuk adalet sistemine hâkim ilkeleri belirleyerek “suça sürüklenen çocuk” terimini literatüre kazandırmıştır. Bu Kanun, suç işlemiş dahi olsa çocuğu geleneksel anlamda “suçlu” olarak değil, suça itilen ve korunması gereken birey olarak görür. Kanunun yaklaşımı, cezanın son çare olması ve çocuğun topluma kazandırılması hedefiyle, çocuğun eğitsel/ıslah edici tedbirlere tabi tutulmasını sağlamaktır. Bu kapsamda suça karışan çocuklar hakkında çoğunlukla eğitim, danışmanlık, bakım, sağlık tedbiri gibi koruyucu-iyileştirici önlemler uygulanır; hapis cezası ise en son çare olarak düşünülür.

Terör suçları özelinde ise tarihsel olarak Türk hukuku, çocuk ile yetişkin arasında net bir ayrım gözetmemiştir. Uzun süre, terörle mücadele mevzuatı (örneğin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu) çerçevesinde çocuklar da yetişkin “terör suçluları” gibi ağır usullere tabi tutulmuş ve aynı ceza hükümleriyle yargılanmıştır. Terör kapsamındaki suçları işleyen çocuklar, kanunen “terör suçlusu” kabul edilerek olağan ceza usulünden sapma teşkil eden sert uygulamalara maruz kalmıştır.

Örneğin 2006-2010 arasında Güneydoğu Anadolu’daki toplumsal olaylara katılan çocuklar, özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde örgüt üyeliği gibi suçlamalarla yargılanıp yüksek cezalara mahkûm olabilmiştir. Bu durum kamuoyunda “taş atan çocuklar” sorunu olarak bilinir hale gelmiştir.

Ancak 2010 yılında yapılan kritik bir yasal değişiklik ile bu alanda çocuk lehine önemli reformlar gerçekleştirilmiştir. 6008 sayılı Kanun ile Terörle Mücadele Kanunu ve ilgili bazı kanunlarda düzenlemeler yapılarak, artık tüm çocukların çocuk mahkemelerinde veya çocuk ağır ceza mahkemelerinde yargılanması kabul edilmiştir

Ayrıca polisin uyarısına rağmen dağılmamak veya örgüt propagandası yapmak gibi fiiller nedeniyle, çocukların “terör örgütü adına suç işlemek” veya “terör örgütü üyeliği” ile itham edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Böylece, salt protesto gösterilerine katılan çocukların, örgüt üyeleriyle aynı suçtan yargılanıp cezalandırılması önlenmiştir. Bu yasal değişiklik sonucunda, daha önce mahkûm edilen birçok çocuk serbest bırakılmış ve devam eden davalar çocuk mahkemelerine aktarılmıştır. Bu reformlar, çocukların terör suçlarında mümkün olduğunca ceza infazından uzak tutularak eğitim ve denetime tabi tutulmasını amaçlamıştır.

Özetle, Türk hukukunda güncel eğilim, terör suçu işlemiş çocukları dahi öncelikle çocuk olarak görüp, onların cezalandırılması yerine rehabilitasyonu ve topluma kazandırılmasına odaklanmaktır. Çocuğun yüksek yararı ilkesi, hem ulusal mevzuatta hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde (Çocuk Hakları Sözleşmesi, BM Çocuk Adaletine Dair Standartlar vb.) güçlü şekilde vurgulanmaktadır. Bu yaklaşım, çocuğun fail olmaktan ziyade korunmaya muhtaç bir birey olduğunu kabul eder.

Bununla birlikte, çocukları suça iten yetişkinler bakımından mevcut ceza sistemi içinde özel bir düzenleme veya caydırıcı bir yaptırım eksikliği olduğu ileri sürülebilir..

Terör örgütlerinin çocukları kullanma pratiği, Türkiye’de özellikle örgüt propagandası ve sokak eylemlerinde kendini göstermektedir. Örgütler, gençlerin ve çocukların cezaî açıdan daha az sorumluluğa tabi olmasını kendi lehlerine istismar etmektedir. Bu doğrultuda çeşitli şekillerde çocukları eylemlerine dahil etmektedirler. Örneğin yasadışı sokak gösterilerinde çocuklara taş attırmak, molotofkokteyli taşıtmak gibi fiiller, örgüt tarafından çocuklar kullanılarak işlenmektedir.

Çocukların bu tür eylemlerde yer almasının birkaç temel nedeni olduğu saptanmıştır:

Şüphe Uyandırmama: Bir çocuk, güvenlik güçleri veya çevredekiler üzerinde bir yetişkine kıyasla daha az şüphe uyandırır; bu nedenle teröristler çocukları keşif, kurye veya eylem esnasında ön saflara sürme konusunda tercih etmektedir.

Cezai Ehliyetin Azlığı: Çocukların hukuken cezai sorumluluğu ya hiç yoktur ya da sınırlıdır. Örgütler bu durumu avantaja çevirerek, çocukları suç işlemeye teşvik ettiğinde, çocuğun yakalansa bile hafif cezalarla kurtulacağını bilmektedir.

Kolay Yönlendirilebilirlik: Çocuklar, olgun bir yetişkine göre telkinlere ve yönlendirmelere daha açıktır. Örgüt üyeleri, özellikle sokakta yaşayan, ailesel denetimden yoksun veya........

© ngazete