KKTC seçimleri: İrade, çözüm ve temsil arayışı
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti 19 Ekim’de sandık başına gidiyor. Bu seçim yalnızca yeni cumhurbaşkanının kim olacağını değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının geleceğe dair iradesini, çözüm vizyonunu ve dünyada nasıl temsil edileceğini de belirleyecek.
Geçen hafta bir grup gazeteciyle birlikte adadaydım. Cumhurbaşkanı adaylarıyla, parti başkanlarıyla, önde gelen siyasetçilerle ve farklı toplumsal kesimlerden insanlarla temaslarda bulunduk, mülakatlar yaptık. Bu görüşmeler, seçim atmosferinin yalnızca liderlerin demeçlerinden ibaret olmadığını; sokaktaki yurttaşın gündeminde hayat pahalılığı, adalet arayışı ve irade tartışmalarının ağır bastığını açıkça ortaya koydu.
Seçim yarışının merkezinde iki güçlü isim var: mevcut Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ve Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) lideri Tufan Erhürman. İki liderin söylemleri, yalnızca farklı siyaset anlayışlarını değil, aynı zamanda Kıbrıs Türk halkının geleceğe dair iki ayrı yol haritasını temsil ediyor.
Tatar’ın çizgisi, 2020 seçimlerinden bu yana net: federasyon seçeneğine kapıyı kapatmak ve “iki devletli çözüm” tezini Türkiye ile tam uyum içinde savunmak. Ona göre federasyon, Kıbrıs Türklerini geçmişteki maceralara geri götürür, Türk askerinin adadan çekilmesini ve garantörlüğün zayıflamasını beraberinde getirir. Bu yüzden sürekli şu tezi dile getiriyor: “Geleceğimiz ancak iki egemen devletle güvence altına alınabilir.”
Tatar’ın argümanları sadece güvenlik eksenli değil. Güney Kıbrıs’ın İsrail, ABD ve Fransa ile kurduğu askeri ilişkileri, radar ve füze sistemlerini “ada için açık tehdit” olarak niteliyor. Bu bağlamda Tatar, Kıbrıs’ın bir turizm cennetinden çok “füze tarlasına” dönüşme riskiyle karşı karşıya olduğunu öne sürüyor. Ona göre tek çözüm, Kıbrıs Türklerinin kendi devletlerini daha da sağlamlaştırmaları ve Türkiye’nin stratejik desteğini her alanda artırmaları.
Tatar’ın bir diğer iddiası da, “federasyon” söyleminin artık uluslararası toplumda inandırıcılığını yitirmiş olduğu. Ona göre Rum tarafı hiçbir zaman Kıbrıslı Türklerle gerçek anlamda siyasi eşitliği kabul etmeyecek. Dolayısıyla “federasyon” arayışları sadece zaman kaybı. Bu nedenle Tatar, federasyon arayışlarını “bitmiş bir hayal” olarak görüyor ve esas hedefin dünyaya KKTC’nin varlığını kabul ettirmek olduğunu söylüyor.
Tufan Erhürman ise bambaşka bir yerden konuşuyor. Ona göre Tatar’ın dönemi, “boşa geçen beş yıl” oldu. Cumhurbaşkanlığı makamı, Kıbrıs Türk halkını görünür kılması gerekirken tam tersine görünmez hale getirdi. “Cumhurbaşkanlığı bu beş yılda Kıbrıslı Türkleri görünmez hale getirdi” ifadesi, Erhürman’ın Tatar yönetimine dair en sert eleştirisi.
Erhürman’ın önceliği, uluslararası alanda kaybedilen zemini geri kazanmak. Bunun yolu da müzakere masasına dönmekten geçiyor. Ancak bu kez açık bir çerçeveyle. Erhürman yeni bir süreç için dört temel şart koşuyor:
1. Siyasi eşitliğin pazarlık konusu yapılmaması – Kıbrıs Türklerinin eşit kurucu halk olduğu tartışmaya açılmamalı.
2. Takvimli görüşmeler – Sonsuza kadar sürecek müzakereler değil, belirlenmiş bir süre içinde ilerleme sağlayacak görüşmeler yapılmalı.
3. Sonuç odaklılık – Müzakereler sadece müzakere etmek için değil, çözüm üretmek için yürütülmeli.
4. Statükoya geri dönüşün engellenmesi – Görüşmeler başarısız olursa eskiye dönülmemeli, alternatif yollar devreye girmeli.
Erhürman’ın vizyonunda federasyon hâlâ masada. Ancak bu federasyon, geçmişteki gibi belirsiz değil; sonuç doğuracak mekanizmalarla desteklenmiş, siyasi eşitliği garanti eden bir model. Ona göre Kıbrıs Türkleri, uluslararası hukuk içinde görünür ve meşru hale gelmedikçe günlük yaşamın sorunları da çözülemeyecek.
İki yolun farkı
Tatar ile Erhürman arasındaki fark, aslında Kıbrıs Türk toplumunun iki temel kaygısına dayanıyor: güvenlik ve meşruiyet.
• Tatar güvenliği öne çıkarıyor. Türkiye’nin askeri ve siyasi desteği olmadan Kıbrıs Türklerinin varlığını sürdüremeyeceğini düşünüyor. İki devletli çözüm, onun gözünde yalnızca bir siyasi model değil, varoluşun teminatı.
• Erhürman ise meşruiyeti öne çıkarıyor. Dünya ile bağ kurmadan, Kıbrıs Türklerinin görünürlüğü sağlanmadan hiçbir çözümün kalıcı olmayacağına inanıyor. Federasyon onun için yalnızca bir ideal değil; uluslararası toplumun kabul edebileceği en gerçekçi yol.
Bir başka deyişle Tatar, “önce güvenlik, sonra tanınma” diyor; Erhürman ise “önce görünürlük ve eşitlik, sonra kalıcı güvenlik” çizgisinde.
Kudret Özersay: “Seçimden Çok Daha Derin Bir Sorun Var”
Elbette. Kudret Özersay bölümünü daha ayrıntılı, hem siyasi tavrı hem de toplumsal algıyı yansıtan bir şekilde genişlettim. İşte yeniden işlenmiş hali:
Halkın Partisi’nin lideri Kudret Özersay, bu seçimde aday çıkarmamayı tercih etti. Ancak aday olmaması, sesinin duyulmadığı anlamına gelmiyor. Tam tersine, onun değerlendirmeleri seçim atmosferini şekillendiren temel unsurlardan biri haline geldi. Özersay, meseleyi yalnızca cumhurbaşkanlığı koltuğu üzerinden değil, devletin bütün yapısı üzerinden okuyor.
Özersay’a göre, Kıbrıs Türklerinin karşı karşıya olduğu en büyük sorun çözüm modeli tartışmaları değil, devletin içten içe çürüyen yapısı. Sahte diploma skandalı, yolsuzluk iddiaları, rüşvet söylentileri ve kayırmacılık kültürü, yalnızca siyasete değil toplumsal hayata da gölge düşürüyor. Bu durum halkın devlete olan güvenini erozyona uğratıyor. Onun ifadesiyle, “Cumhurbaşkanlığı bu düzeni değiştirmeye yetmez.”
Özersay’ın bu vurgusu, aslında seçimlerin çerçevesini de değiştiriyor. Liderler çözüm modelleri üzerine tartışırken, Özersay sorunun merkezine iyi yönetişim ve adalet ihtiyacını koyuyor. Ona göre halk artık “hangi çözüm modeli?” sorusundan çok, “nasıl bir devlet?” sorusunu soruyor.
Özersay’ın en çok dikkat çeken eleştirilerinden biri ise Türkiye’nin Kıbrıs’taki seçimlere ve hükümet kurma........
© Muhalif
