menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

MODERN ÇAĞDA MÜSLÜMAN OLMAK

35 0
18.10.2025

Modern çağ, asırlarca devam eden tarım toplumundan sonra bilim ve teknolojinin gelişmesiyle hızla değişen hayat tarzları ve küreselleşmenin getirdiği kültürel etkileşimlerle şekillenen bir dönemi ifade eder. Tarım toplumunun şartlarına göre oluşturulan İslâmî kütür ile barışık bir hayat yaşayan Müslümanlar, Batı’dan ithal bu kültür ile karşılaştıklarında, bir taraftan tabiî bir refleksle kimliklerini ve geleneksel kültürlerini koruma ihtiyacı hissederken; diğer taraftan da Batı’nın bilim ve teknolojilerine muhtaç olduklarını hissetmişlerdir. Zira modernizmin iki veçhesi söz konusuydu. Biri, bilim ve teknolojide ki baş döndürücü gelişme; diğeri ise bireyci, pragmatist, liberalist ve hedonist kültürlere dayalı bir hayat tarzı.

Müslüman; kimliği ve kişiliği iman ve ahlaka dayalı bir öze sahipti, o nerede yaşarsa yaşasın, hangi şartlarla karşılaşırsa karşılaşsın, dürüstlük, adalet, merhamet ve paylaşma gibi temel İslâmî değerlerden asla vaz geçmezdi/geçemezdi. Çünkü inancı bunu gerektiriyor, kutsal kitabı bunu öneriyordu. Vaz geçenler olsa da bunlar, istisna sayılırdı. Ayrıca İslâm, bilim ve teknolojiye karşı da değildi, karşı olması da düşünülemezdi. Nitekim İslâm peygamberinin, hiçbir ayırım yapmadan ilim öğrenmenin farz olduğunu söylemesi[1] bunu ifade ediyordu. Onun bu tavsiyesi, her ne kadar son nesiller tarafından gereği gibi icra edilmese de ilk nesiler tarafından devrin şartlarına göre yerine getirildiği de biliniyor.. Nitekim bu düşünceyi Mehmet Akif’in,

“Alınız ilmini Garb’ın, alınız sanatını

Veriniz, hem de mesainize son süratini

Çünkü kabil değil, artık bunlarsız;

Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin; yalnız.” Sözleriyle dile getirdiği görülüyor.

Onun ve onun gibi düşünen Müslüman aydınların düşünce dünyasında Müslüman olmak, bilimi ve teknolojiyi reddetmek anlamına gelmiyordu. Bilakis İslam, ilmi teşvik eden bir dindi. Bu nedenle Müslüman, bilimsel gelişmeleri takip eden, teknolojiyi faydalı alanlarda kullanan ve modern dünyanın sunduğu fırsatları hem kendisi hem de toplumu için yararlı işlerde kullanan ve üretimde bulunan kimseydi. Asıl mesele, bu imkânların insanı özünden koparmaması ve Allah’ın koyduğu sınırları aşmamasıydı.

Ne var ki Batı kültürünün ve modern hayatın sağladığı sınırsız hürriyet talebi, bazı Müslümanlara ilim ve sanattan daha fazla cazip geldi ve bu nedenle de kimi Müslüman hedonizmden; kimi Müslüman da sekülerizm daha çok etkilendi ve böyle bir yaşam tarzını benimsemeye başladı. Dolayısıyla dinî değerler, bunların nezdinde değerini ve önemini, gittikçe yitirdi ve bunun yerine para, servet ve marka daha çok değer kazandı. Dolayısıyla İslâm’ın araç değer olarak gördüğü nesneler, amaç değerler hâline geldi yada getirildi.

Buna ilaveten göçlerle şehirleşmenin getirdiği yoğunluk, iş temposu ve para kazanma hırsı, ister istemez sosyal ilişkileri de zayıflattı; internetin keşfi ve pandemi dönemi ile birlikte bu zayıflık, yalnızlığa da dönüştü. Bu da bireyciliği daha fazla geliştirdi ve insanlara sorumluluklarını unutturdu ve sosyal ilişkileri neredeyse unutturacak hâle getirdi.

Bunun en bariz göstergesi de 2024 yılında Türk Dil Kurumu’nun yaptığı bir ankette........

© Mir'at Haber