İNSANIN MANEVÎ MERKEZİ: KALP
İnsan denen varlık, sadece etten ve kemikten ibaret bir yapı değildir. Onu diğer mahlûkattan ayıran; düşünen aklı, hisseden gönlü, yönelen iradesidir. Ve işte bütün bu yönelişlerin, anlamların ve duyuşların toplandığı yer: kalptir.
Peki, nedir bu kalp? Sadece göğsümüzde atan bir et parçası mı? Yoksa görünenin ardında, hem imanın nurunu taşıyan bir cevher hem de şirkin puthanesi olan bir mâbed mi?
Kur’ân-ı Kerîm’de ve Resûlullah’ın (s.a.v.) hadislerinde “kalp”; sadece biyolojik bir uzuv olarak değil, şuurun mekânı, idrak ve tefekkürün mahalli, duyguların kaynağı, iradenin karargâhı olarak tasvir edilir.
Kalp: Varlığın Manevî Merkezi
İslâm’a göre insan, yalnızca maddî unsurlardan ibaret değildir. Nefs, ruh, akıl ve kalp gibi bâtınî boyutlardan oluşan bütüncül bir varlıktır. Bu varlığın tam ortasında ise, her şeyin yönünü belirleyen bir mihver vardır: kalp.
Kur’ân-ı Kerîm, kalbin bu idrak ve tefekkür merkezliğini çarpıcı bir şekilde ortaya koyar: “…Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendileriyle akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun? Çünkü kör olan gözler değil, göğüslerdeki kalplerdir.” (Hacc Sûresi, 46). Bu ayet, kalbin yalnızca bir et parçası olmadığını, aksine insanın manevî basiretini ve anlayışını şekillendiren bir cevher olduğunu gösterir.
Kalp; nefsin arzularıyla ruhun safiyeti arasında duran, dengede tutan bir merkezdir.
Niyet kalpten doğar, yöneliş kalpte........
© Mir'at Haber
