Devletin Dini İslâm Olsaydı
Devletin Dini İslâm Olsaydı…
İslâmın temel hedefi, bireyin ve toplumun dünya-ahiret saadetini temin etmektir. Bu çerçevede kumar, içki, faiz, zina, fuhuş, uyuşturucu, cinsî sapkınlıklar ve medya yoluyla işlenen ahlâkî yozlaşmalar İslâm hukuk sisteminde yasaktır.
Bir toplumun yasaları, o toplumun hangi değerlere inandığını gösterir. İslâm, yalnızca ibadetleri düzenleyen bir din değil; insanın kim olduğunu, nasıl yaşaması gerektiğini ve hangi değerlere yaslanarak var olacağını öğreten ilâhî bir nizamdır. İslâm Devleti’nin görevi, bireyin ve toplumun dünya ile âhiret arasında denge kurmasını sağlamaktır.
Bugün kumar, içki, faiz, zina, fuhuş, uyuşturucu, cinsî sapkınlıklar ve medya aracılığıyla yayılan ahlâkî yozlaşmalar, sadece dinî bir mesele değil; aynı zamanda insanın ruh sağlığı, toplumsal kimliği ve değer bilinciyle doğrudan ilgilidir. Çünkü insan, sadece davranışlarının toplamı değil; aynı zamanda değerlerinin mayaladığı bir kişilik ve karakterdir.
Bugün “özgürlük” diye savunduğumuz pek çok şey, aslında insanı özgürleştirmekten çok onu bağımlı hâle getirip köleleştiriyor. İnsan, kendi nefsine, ekranına, arzularına esir olmuş durumda. Oysa İslâm, insanın iç dünyasında bir uyanış, bir fark ediş başlatır.
Eğer bugün devletin dini İslâm olsaydı, hukuk ile ahlâk arasındaki kopukluk bu kadar derin olmazdı. Hukuk, sadece suç ve ceza belirleyen bir mekanizma değil; toplumu koruyan, insanı fıtratına yönlendiren bir değer inşası olurdu. Çünkü İslâm’da hukuk, düzeni korumakla birlikte insanların hidayete yönelmesini de amaçlar. Devlet, bireyin özgürlüğünü fıtratla uyumlu hâle getirmek için devreye girerdi.
Bugün yaşadığımız sorunların büyük bir kısmı, devletle toplum arasındaki değer uyuşmazlığından doğuyor. Devlet dünyevî bir hukuk uygular, toplum ise uhrevî bir değer arayışında yaşar. Bu kopukluk, insanı parçalar; bir yandan seküler bir hukuk düzeni, öte yandan manevî bir vicdan arasında sıkışmış bir zihin ortaya çıkarır. Oysa İslâmî bir hukuk düzeninde devlet, insanın dünyasını düzenlerken âhiretini yok saymaz; bireyin maddî güvenliğini sağlarken manevî istikametini de gözetir.
İslâm’ın hedefi, toplumu görünürde dindar kılmak değil; değer üretme kapasitesini güçlendirmektir. Çünkü toplum, değerleriyle ayakta durur. Kumarın, faizin, fuhşun, uyuşturucunun, cinsî sapkınlıkların ve medya eliyle yayılan yozlaşmanın yasaklanması; baskı değil, toplumu çürüten unsurlara karşı bir koruma refleksidir.
Devletin dini İslâm olsaydı; insan, yalnızca siyasetin oy deposu değil, Allah’ın devlete emanet ettiği bir kul olarak kabul edilir; bu emaneti korumak, gözetmek ve ona hıyanet etmemek devletin asli yükümlülüğü olurdu. Böyle bir devlette yasak; insanı günahın karanlığından, nefsin prangalarından kurtaran ilâhî bir rahmet; fıtratını ve izzetini muhafaza eden Rabbânî bir........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Sabine Sterk
Gideon Levy
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein