“YERE ÇAKILIP KALMAK”
Dün yoksul ve muhtaç iken, bugün sınıf atlamış olanlara beylik laf gibi gelebilir ama cihadı terkedenlerin uğrayacağı akibet zillet içinde yaşamaktır. Bazı selefi örgütlerin yanlış ve gayrı İslami eylemleri bu yüce kavramı kirletmiş olsa bile, her zaman doğru ve sahih olanını hatırlatacak, yaşatacak Allah’ın kulları olacaktır. Refah ve konforunun, milli/ulusal çıkarının zebunu olanların ise eskiden çokça cihad lafı etmiş olsalar bile, artık cihadın ruhunu, kurtarıcı maksadını anlamaları mümkün değildir. Bu insanlar ve kesimler reel politiğin ahlaksızlıklarının zebunurunlar.
Kur’an-ı Kerim, türlü çeşitli mazeretler arkasına sığınıp da cihattan kaçanların gerçek psikolojilerine ışık tutmaktadır. Bu kimseler yere, yeryüzüne, toprağa çakılıp kalmış bedbahtlardır:
“38. Ey imân edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa çıkın denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten(cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır. 39. Eğer savaşa çıkmazsanız, sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O’na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir. 40. Siz O’na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O’na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O’nu (Mekke’den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: “Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.” Böylece Allah O’na ‘huzur ve güvenlik duygusunu’ indirmişti, O’nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de kelimesini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah’ın kelimesi, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. 41. Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihat edin. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.” (9/Tevbe/38-41)
Bu ayetler sûrenin sonuna kadar Tebük seferi, sefer hazırlıkları, Medine kamuoyunda seferin uyandırdığı yankılar, münafıklar ve henüz imanın kalplerinde tam yerleşemediği Müslümanların sefer karşısındaki tutumları hakkında indirilmiştir. Her ne kadar olay, miladi 630 yılında cereyan etmişse de, söz konusu edilen evrensel insan tabiatı, insanın zorluklar karşısındaki tutumu, kendi içinde yaşadığı çatışmalar, büyük bir davaya olan sadakati, kişinin kendini iç dünyasında sınamasıdır.
Mekke’nin fethinden sonra giderek güçlenmekte olan Müslümanları durdurmak üzere Bizans nüfuzu altındaki bazı Hıristiyan kabilelerin birleşerek Medine üzerine yürüyeceklerine dair haberler gelmeye başlamıştı. Anlaşıldığı kadarıyla büyük bir ordu hazırlanıyordu. Haberler bazı kaygılara yol açtı. Mevsim hayli sıcak geçiyordu, süren kıtlık vardı ve dallarında olgunlaşmış hurmaların hasat mevsimiydi, gidilecek mesafe de hayli uzaktı. Gelen haberleri ciddiye alan Hz. Peygamber (s.a.), herşeye rağmen sefer hazırlığına başladı. Anılan sebepler dolayısıyla bu sefere “zorluk zamanı (Saatu’l-usra)”, hazırlanan orduya da “zorluk ordusu (Ceyşü’l-usra)” denmiştir.
Münafıklar her zaman olduğu........





















Toi Staff
Penny S. Tee
Gideon Levy
Sabine Sterk
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein