(Beş Yıldız'da) birleşsin sağa sola sapanlar kahrolsun hak dururken zorbalara tapanlar
(Serdengeçti’den)
RECEP’İN KAHVESİ
HOŞ SDHBET MECLİSİ
Şeyh ül muharririn ünvanlı merhum Burhan Felek’in gazete fıkracılığına kazandırdığı “Recep’in Kahvesi”ne, yakın bir semtte olduğu için ara sıra uğradığımı biliyorsunuz.
İş çıkışı bir akşam yine vardım. Maç günü müydü bilmem, kahvenin müdavimleri yerlerindeydi. Üstelik Konsolos Bey ikindiden sonra pek görünmemesine rağmen oradaydı. Ben de bugün ondan duyduklarımı yazacağım.
Merhum Felek’in inşaat dünyasından bir kalfa dediği ve fakat bugün çok ihale alan müteahhit sınıfından sayılan Ehmet, TV ekranında gösterilen Sayın Erdoğan’ın bir ilanını yüksek sesle okuyarak oyun masasındakilere duyururken, ben de konsolos bey’e yakın bir sandalyeye oturmuştum.
Ehmet, İstiklal Marşı’nı ezbere okuyan ilk okul çocuğu havasında Sayın Erdoğan’ın ABD seyahati hedeflerinin açıklamasını bağırıyor.
“Değerli mevkidaşım ve dostum ABD Başkanı Sayın Donald Trump ile Beyaz Saray’da yapacağımız görüşmede…”
Ekranda iki paragraf görülen Sayın Erdoğan bildiriminin ilk kısmından bu girişi ancak not alabildim. Mevkidaşım ve dostum vurguları oyun masasındakilerin de dikkatini çekmişti.
Ama dedi, kağıtları önüne toplayan oyuncu, bizimki on bir yıldır mevkisinde. Hem Trump gitti geldi. Oyun arkadaşı tasdikte gecikmemişti. Evet dedi, bunları da hesaba katmak gerek. Sonra birlikte, öyle değil mi Ehmet, diyerek savunmalarını da güçlendirmişlerdi.
Kahveci Recep’in getirdiği taze demli çayı yudumlarken, kendisine baktığımı gören Konsolos Bey masasına davet etti beni. Çok az yaptığı bu fedakarlığı, bir açıklama yapacağına işaretti. O hep yalnız otururdu, arada sırada yani konuşmak, içini dökmek istediğinde, ben ordaysam sadece bana gel, derdi.
Elimdeki bardakla vardığımda, Recep ikinci çayları bıraktı masaya.
“Bugün burada duyduklarımızla hiç ilgisi yok ama fi tarihinde yine bu Recep’in kahvesinde izlediğim bir olayı hatırladım.”
Sohbetimize, eski kalfa yeni müteahhit Ehmet’in kulak kesildiğini fark ettiğimde Konsolos Beye ‘’Aman efendim’’ dedim. ‘’Yerin kulağı vardır. Siyasetli bir anı olmasın.’’ ‘’ Kulağına kurşun o yerin’’ diyen Konsolos Bey, beni rahatlattı. ‘’Siyasi değil, magazinsel. Demirel’in mevkiine son geldiği yıldı galiba.
TRT TV’sinde bir eğlence programı vardı. Şovmen Mehmet Ali Bey, o günlerde İngiltere’de operasyon geçiren şarkıcı gibi giyinmiş, mikrofonda onu konuşturuyordu. Yani kendisini takdir eden, tebrik telgrafları gönderenlerin adını yazdığı uzun bir listeyi okuyordu.
Filanlar falanlar derken, mahalle arkadaşım Frank Simetra demesin mi?’’
Ben şovmen adam ne zaman Amerikan mahallesinde yaşamış diye düşünürken, Konsolos Bey gözlerini gözlerime dikti ve herkese göstermediği diplomatik gülüşüyle, ‘’Anlamadığın daha iyi’’ diyerek şaşkınlığımı yorumladı. Halbuki ben şovmen Mehmet Ali beyle Frank Simetra’nın mahalle arkadaşlıklarını anlamıştım.
Kahveci Recep boşları alırken, bir bana baktı, bir Konsolos Beye. Haydi siz evinize gidin, bu kadar sohbet yeter, dedi. Ben Konsolos Beyin ardından kahveden çıkarken, müteahhit Ehmet, şimdi bu konsolos adamı ne demiş oldu sorusuyla oyun masasındakileri cevaba zorluyordu.
NEFESLER TÜKENİR
ÇARELER TÜKENMEZ
“Gayri meşru” kelimesi gazete haberlerinde çok yazılırdı. Ticari bir olayda geçmesi, kaçakçılık çağrışımı yaptırırdı mesela. Gayri meşru iş, hukuka aykırı yasa dışı iş demekti.
İnsanımız ise düzenini “meşru” kelimesinin gücünde kurmuştu; işinde, gücündeydi. Şunu şöyle yapsam meşru mudur sorusu müftülük makamına yahut bir bilen sayılan insanlarımıza verilen bir arzuhaldi.
Sözlüklere meşru olma hali, yerleşik kurallara ve usule uygunluk izahıyla kayıtlı “meşruiyet” kelimesini, geçen asrın ikinci yarısının başlarında doğanlar, siyasi tarihimizde “Çoban Sülü” sıfatıyla ünlenmiş merhum Demirel’in ağzından ilk geliş günlerinde duymuşlardı.
“Meşruiyet içinde çareler tükenmez!”
Ve o Demirel’in, muhalefet tekliflerinize karşı çıkıyor, muhalefet Meclis’te engelleme yapıyor, muhalefet gensoru verecek, gibi gazeteci sıkıştırmalarına karşı verdiği bu hazır cevabını, ne ikinci gelişine giderken, ne de ikinci gelişinde bir daha duymadı Türk milleti.
“Meşruiyet içinde çareler tükenmez!”
Demirel’in basın toplantılarında daha yeni oluşmaya başlayan gerdan kıvrımlarını göstere göstere (Haberciler böyle yazıyordu) bu deyimi söylemesi, adı konulmamış umutların sevincini yaşatırdı insanımıza. Demirel yapacak kanaatiyle........
© Milli Gazete
