menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Kapının ardındaki hakikat

33 0
14.08.2025

Her şeyi ölçebilen, ölçemediği şeyi yok sayar. Aynı kapıyı defalarca zorlamak, ya kapının kırılmasına ya da umudun kırılmasına neden olur. İnsan bazen bir çıkış yolu ararken, kapının ardındaki manzarayı merak etmekten çok, kapıyı açma çabasına takılır. O kapı artık sıradan bir kapı değil, insanın kendi iradesiyle girdiği bir sınav haline gelmiştir. Bilim de, işte bu kapı metaforuna benzer şekilde, önünde durduğu her şeyi önce “tanımlar”, sonra “ölçer” ve en nihayetinde “açar.” Ama kapıdan içeri girebilmesi için, önce onun bir kapı olduğuna emin olmalı; yani üzerinde çalışacağı şey, kendi diline çevrilmiş, kendi terazisine konmuş olmalıdır. Aksi takdirde kapının ardında olanı anlamlandırmak yerine sadece kapıyı açmaya odaklanır. Görülenin ardındaki görülemeyeni idrak edemeyen zihin, sisin ardındaki duvara toslamış gibidir.

Bilim, gözle görülene yaslanır; gözün yakalayamadığını mikroskop ya da teleskopla görünür kılar. Fakat hangi araç kullanılırsa kullanılsın, ilk şart değişmez: İncelenecek olan şey, önce bir “nesne” haline getirilmelidir. Nesneleşmeyen, bilim için çoğu zaman var olmamış demektir. Bu nesne, bazen bir taş parçası, bazen bir atom, bazen bir kalp hücresi, bazen bir hayvan, bazen de insana dair en soyut şey olan duygu olabilir. Aşkı laboratuvar tezgâhına yatırmaya kalktığınızda, o artık şiirden çıkıp formüllere bürünür; merhameti istatistik tablolarına sıkıştırdığınızda, sıcaklığından bir parça kaybeder.

Yaşadığımız çağ, aklın hükümranlığına şahitlik ediyor. Aklı kullanmak, sorgulamak, eleştirel bakmak… Bunlar, modern insanın gururla taşıdığı........

© Milat