menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Şeyma Hatice Bozoğlu yazdı | 15 Temmuz’un kamp sırrı: Olanlar Gülen’le mezara mı gömüldü?

11 1
30.08.2025

15 Temmuz darbesinin askeri merkezi Ankara’daki Akıncılar Üssü’ydü; sivil karargâhı ise Pensilvanya’da, Gülen’in liderliğini yaptığı kamptı. Bugün hâlâ cevabı verilmemiş en kritik soru şu: Kamp o gün ne yaptı?

Darbenin sivil failleri, sanki o gün hiç yaşanmamış gibi susuyor. Oysa eldeki veriler net: O gece Ankara ve Pensilvanya arasında eşzamanlı bir iletişim hattı kuruldu. Bunun somut kanıtı da suç mahallinde ortaya çıktı: Akıncılar Üssü’nde yakalanan sivillerden birine ait telefonda Gülen’in kampına yapılan arama tespit edildi. Daha da çarpıcı olan, darbenin ilk saatlerinde cemaatin şaibeli üst aklı Mustafa Özcan’ın kalkışmayı bizzat sahiplenmesiydi. Özcan, uluslararası bağlantılarını kullanarak darbeyi dünya kamuoyuna meşru göstermeye çalıştı. ¹

Hukukun mantığı açıktır: Sorumluluk, fiilin işlendiği anda doğar. Türk Ceza Kanunu’nun 37. maddesi, “Suçun işlenişine iştirak eden herkes, fiilin faili olarak sorumludur” der. ² TCK’nın 2. ve 7. maddeleri de aynı ilkeyi teyit eder: Cürüm işlendiği anda hukuki yaptırımlar devreye girer ve yükümlülük de o anda başlar. ³ Bu yüzden mesele 15 Temmuz’un öncesi ya da sonrası değildir. Suçun kurucu anı, o gece Pensilvanya kampında yaşananlar ve Türkiye’deki eşzamanlı eylemlerdir.

“Dokunulmaz başrol” ve yanında duran “Ali Heyet”, “hadimler”, “büyük abiler”, “mollalar” o gece darbenin sivil ortağı olarak suç işlediler. Bu gerçeği artık hiçbir senaryo ya da iç tartışma değiştiremez.

Bugünkü statüko ve içindeki kavgalı fraksiyonlar, tam da bu nedenle olayı perdelemeye çalışıyor. 15 Temmuz gecesi bizzat içinde oldukları fiili, aralarındaki çekişmelere rağmen ağız birliği etmişçesine örtüyorlar. Tabana ise hukuki sonuç doğurmayan “kamp entrikaları” sunarak, onu oyalıyorlar.

Kampta bulunanlar bugüne kadar 15 Temmuz gününe asla doğrudan değinmedi. Hep etrafından dolanarak iki farklı hikaye uydurdular: biri yönetimi elinde tutmak için, diğeri devirmek için. Ama sonuç değişmedi: her iki taraf da topluluğa delilsiz, çarpıtılmış anlatılar pompalıyor.

Statükonun eski sahipleri –bugünün muhalifleri– Gülen’in “kandırıldığını” iddia ediyor. Mevcut yöneticiler ise tam tersini savunuyor: “O fevkalade ferasetliydi, asla kandırılmadı.” Her iki anlatı da manipülasyon ve her iki tarafı da taban önünde meşrulaştıran tek unsur hala Gülen’in mutlak otoritesi.

Oysa başrol ister kandırılmış olsun ister ferasetli, fark etmez: Liderin sorumluluktan muaf tutulması, hukuku da gerçeği de çarpıtmaktır. Tarihe yazılan, “O gece eylemi yapanlar kadar suçlu ikinci durak Pensilvanya’daki kamp oldu” gerçeğidir.

Statükoda süren yönetim kavgasının belki de en yıkıcı etkisi, –yaptıkları ifşalar yüzünden– Türkiye’deki bazı........

© Medyascope