Selim Kuneralp yazdı: Trump ile ne yapmalı?
Bundan yarım asrı aşan bir süre önce İngiltere’nin en saygın eğitim kurumlarından biri olan London School of Economics’te üniversite eğitimimi yaparken ABD yönetiminin kuvvetler ayrılığı ve buna işlerlik kazandıran denge yaratıcısı (checks and balances) sistemi övülerek anlatılır, bu sayede İkinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya, İtalya ve birçok başka Avrupa ülkesinde görüldüğü şekilde tek adama dayalı diktatörlük rejiminin ABD’de kurulamayacağı öğretilirdi. Gerçekten başkanların pek ender durumlar hariç Kongre’nin iki kanadına uzun süre hâkim olamaması, Yüksek Mahkeme üyelerinin de siyasi kıstaslar dışında kriterlere göre seçilmesi aslında dünyanın en güçlü insanları olarak tanımlanan ABD başkanlarının bütün gücü ellerinde toplamasını engellemekteydi. Tabii ülkenin federal yapısı de bu güce fren teşkil ediyordu. Gücün dağıtılmış olması siyasileri uzlaşmaya zorluyordu. Hatta Biden seçildiğinde uzun Senato deneyiminin onu uzlaşma arayışlarında başarılı olmasını sağlayacağının da söylendiğini hatırlarım.
Ne yazık ki 21. yüzyılda eski gelenekler bozuldu. Yüksek Mahkeme’nin siyasileştirilmesinin Obama döneminde başladığı ve halefleri tarafından sürdürüldüğü sıkça söylenen bir şey. Kongre içinde de uzlaşma arayışları yerlerini kutuplaşmaya ve bilek güreşlerine bıraktı. Trump’ın ikinci iktidarında bu alanda bir aşama daha kat edildi ve yeni Başkan Kongre’yi tamamen dışlayan başkanlık emirnameleriyle yürütmeyi alışkanlık haline getirdi. Şimdiye kadar bunlardan 200 adet yayınlayarak kendisinden öncekilerinin performansını fazlasıyla aştı. Her ne kadar bu emirnamelerin mahkemeler tarafından bozulması imkânı mevcut ise de mahkemelerin Trump’ın süratine ulaşamaması, ayrıca kendisinin de fırsat geldikçe mahkeme kararlarına uymayacağını açıklaması bu imkânın gerektiği şekilde kullanılmasını engellemektedir.
Neticede Trump’ın önündeki tek sınır yeniden seçilmesinin hukuken mümkün olmamasıdır. Gerçi bazı yorumculara göre, oğullarından birini veya güvenebileceği başka birini başkan adayı, kendisini de başkan yardımcısı adayı olarak öne sürüp, seçimleri bu ekibin kazanması halinde başkanın istifa edip yerini seçilen başkan yardımcısı Trump’e bırakmasının düşünülebilirmiş. Ancak ABD halkı bunu kabul ederse bazı Latin Amerika ülkelerinin kötü alışkanlıklarının kuzeye de sirayet ettiği sonucuna varmak gerekecektir. Böyle bir durumdan en azından şimdilik uzak olduğumuzu kaydetmek gerekir.
Bu nedenle dünyaca meşhur “The Economist” dergisi bundan birkaç ay önce 1365 gün kaldı diye bir kapak yayınlamıştı. Aslında Kasım 2026’da yapılacak ve Temsilciler Meclisi’nin tamamı ile Senato’nun 1/3’ünü kapsayan yenileme seçimleri sonrasında Trump’ın en azından Kongre’nin bir kanadının kontrolünü kaybetme imkânı bulunduğu hesaplanmaktadır. Bunun gereği 2024 seçimlerinde ağır bir yenilgiye uğramış ve o zamandan bu yana kendini toparlamakta güçlük çeken Demokratların seçmenin güvenini kazanacak bir program ve kişilerle ortaya çıkmasıdır. Demokratların kendi içlerinde parçalanmış görüntüleri ve mavi yakalılara artık hitap etmeyen elitist söylemi en zayıf noktalarını teşkil ediyor. Nedense bu durum bizdekini hatırlatmıyor değil.
Diğer taraftan ara seçimlerden sonra dikkatler haliyle Kasım 2028’de yapılacak gelecek........
© Medyascope
