menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Önder Özden yazdı: Hayal kırıklığının siyaseti

14 1
15.11.2025

Hayal kırıklığı, yaşam boyunca bizi izleyen bir bakıma tuhaf ve inatçı insani deneyimlerden; yaş aldıkça biçim değiştiren bir gölge gibi. Kavramın kendisi garip bir havaya sahip ve bir şekilde farklı terimler ve deneyimlerle kesişiyor. Türkçede zaman zaman Arapça kökenli “sukutuhayal” sözcüğünü de kullanmak mümkün; düşlerin kırılganlığını, hayallerin düşmesini – belki de gerçeklikten kayıtlarının düşürülmesini – anlatır. Fakat sukutuhayal sıklıkla “sükûtuhayal” biçiminde hatalı bir şekilde de kullanılmakta. Sükûtuhayal ise düşlerin sessizleşmesi, sessizleştirilmesi ve düş sessizliği, bir nevi alternatifleri hayal etme yetisinin bile körelmesini/köreltilmesini işaret eder. Hatalı bir yazıma dayansa bile bu iki terim arasındaki fark ve ilişki kanımca oldukça önemli; çünkü ilki hala hayal kırıklığına uğrayabildiğimizi; yani hala umut edebildiğimizi, düşlerden uyanabildiğimizi gösterir. İkincisiyse çok daha endişe verici bir hali imler: hayal gücünün sessizliğe gömülmesi.

Hayal kırıklığı, çoğu zaman orta yaşlı erkeğin hayatta aldığı yeni pozisyonla ilişkilendirilir; kırklı yaşlarında, hem başarılar hem pişmanlıklar biriktirmiş olan o figürle. Dünyayı görmüş, fırsatlar kaçırmış, bazı hayallerini gerçekleştirmiş ama bazılarını yitirmiştir artık. Dünyadan bir adım geri duran, sanki “denedim ve artık ne beklememem gerektiğini biliyorum” der gibi bir mesafesi vardır. Bakışlarından derin bir kayıtsızlık şimdinin gençlerine sirayet eder. Oysa hayal kırıklığı erkeklere, orta yaşa ya da herhangi bir cinsiyete veya yaş dönemine ait değil elbette. Hepimizle birlikte oturur o da masa başına.

Siyasette ise hayal kırıklığı neredeyse yapısal bir hal almakta. Belki de siyaset, tarih boyunca biriken beklentiler ve onların başarısızlıklarının uzun bir arşivinden ibaret. İnsanlar sonunda kendilerini hayal kırıklığına uğratan liderleri destekler; liderler, gerçekleştiremeyecekleri dünyaları vaat eder; siyasal hareketler umut dalgalarıyla yükselir, sonra uzlaşmanın, yolsuzluğun ya da yorgunluğun kayalıklarına çarparak kırılır. Başka türlüsü de pek mümkün görünmüyor.

Türkiye siyaseti, bu döngünün canlı bir örneğini sunuyor, neredeyse her anında. Çok da geçmişe gitmeye gerek yok. Ana muhalefet partisinin eski genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son dönemdeki tutumu, bunun taze bir hatırlatıcısı. İster istemez, “belki de farkında olmadan”, iktidarın daha büyük siyasal makinesinin bir dişlisine dönüştü; Erdoğan’ın stratejisine........

© Medyascope