menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Işıl Öz’ün Funda Şenol ile söyleşisi: “Anneannemin Söylemediği Şarkılar”

12 1
28.11.2025

Funda Şenol, İletişim Yayınları’ndan çıkan “Anneannemin Söylemediği Şarkılar” kitabında 8 yıllık yazı birikimiyle kadınlık ve erkeklik hallerini sorguluyor. Kitap, kişisel tecrübelerden toplumsal gözlemlere, unutulan isimlerden güncel olaylara uzanan geniş bir yelpazede cinsiyetli olmayı ele alıyor.

İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘Anneannemin Söylemediği Şarkılar’ın önsözünde şöyle yazıyor:

“Funda Şenol, kendi tabiriyle okumayı, yazmayı ve anlatmayı direnme biçimine dönüştürmüş bir araştırmacı, üretmeyi hiç bırakmayan bir yazar…

Anneannemin Söylemediği Şarkılar’da önce maziye bir bakış atıyor Şenol; annesiyle, anneannesiyle ve hayatına giren cümle kadınla hem halleşiyor hem hesaplaşıyor; anlamaya çalışarak, cesurca…

Sonra bugünün dünyasını, gündelik hallerimizi şaşırarak, şaşırtarak gözlemliyor. Kendi zaviyesinden tanımaya değer bulduğu isimlerin hayatlarına dokunuyor ardından, onları tarihe not ediyor. Bazen neşeli, bazen hüzünlü, bazen sivri, bazen şefkatli kalemiyle hallerimizi anlıyor, bizi bize anlatıyor.

Kadın gözüyle, ince ince, oya yapar gibi; nazik ve hep eleştirel yönünü koruyarak…”

Funda Şenol, yıllardır dikkatimi verdiğim, arada bir dönüp yeniden okuduğum yazarlardan biri. Kitap haberini alınca hemencecik ulaştım kendisine ve kısa da olsa söyleşi yapma şansımız oldu.

Kitap, yaklaşık 8 yıl, gazeteduvar’a düzenli yazdığım yazıların bir kısmı ile başka mecralardaki yazılarımın derlemesinden oluşuyor. Fakat her yazının çatısı altına sığındığı bir ortak tema var: cinsiyetli olmak. İlk başta bu tema garip gelebilir okuyana. Ama burada kast ettiğim, başka rol ve kimliklerden çok cinsel kimliğimizden dolayı tecrübe ettiklerimiz.

Kitaba başlarken aklımdaki ilk soru daha önce yayınlanmış, okunmuş yazıları bir araya getirmeye gerek var mı, gibi pratik bir soruydu. Bu soruya olumlu yanıt vermemde gazeteduvar’ın kapanması ve ardından yakın çevremin ve beni takip eden okurların yüreklendirici sözleri etkili oldu. Yazı yazmak yazarın kendine ettiği eziyet aslında. Kendine kastın mı var, diye soruyordum her yazı yazmaya oturduğumda. Dile kolay, 8 yılda yüzlerce yazı. Çoğu okumaların, söyleşmelerin, gözlemlerin ürünü. Oturdum da, aklıma geleni yazdım, türünde yazılar değil. Dedim ki kendi kendime, unutulup gitmesin bu yazılar, yazılarda anlattığım kişiler, olaylar, mekanlar, duygular, olgular… Çünkü hız çağında her şey süratle geride kalıyor. Yayınevim de bu kriz ortamında kitabı yayımlamayı........

© Medyascope