menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Devletin “çatısı” ve kayıp kuşak 

4 0
previous day

Devletin çatısı sadece binaların, kurumların ya da kanunların bütünü değil; aynı zamanda toplumun güven duygusu, adalet inancı ve birlikte yaşama iradesidir.

Ama günümüzde o çatıdan sızan her damla, en çok da gençlerin yüreğine düşüyor. Çünkü artık gençler o çatının altında kendilerine yer bulamıyor.

Bugünün dar gelirli mahallelerinde büyüyen gençlerin önündeki devlet, bir vaatten çok bir duvar gibidir. Eğitim, iş, gelecek hepsi kâğıt üzerinde var ama kapısını çaldıklarında açılan olmuyor.

Bugün devlet denildiğinde mesele yalnızca güvenlik ya da otorite eksikliği değil; aynı zamanda adalet, aidiyet ve anlam eksikliğidir.

Son 20 yılda, teknoloji devrimiyle birlikte üretim biçimleri kökten değişti; ama kazanç, emekle aynı oranda dağılmadı.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik ürkütücü boyutta. Oxfam’ın raporlarına göre, dünya servetinin yüzde 70’inden fazlası nüfusun yalnızca yüzde 1’ine ait. Servet, küçük bir azınlığın elinde yoğunlaşırken, geniş halk kesimleri borçla, enflasyonla ve işsizlikle boğuşuyor.

Sosyal medyanın da bu tabloyu her an gözler önüne sermesi yoksulluğu artık “gizlenemez” bir boyuta getirdi.

Eskiden yoksulluk mahremdi, sessizce kendi içinde yaşanırdı, Kendi mahallesinde kalır, dünyayı kendi sınırları kadar bilirdi. İnsan kendi çevresiyle kıyaslar, kaderine razı olurdu.

Mahallede herkesin imkânı aşağı yukarı birbirine benzerdi; televizyon bile çoğu evde aynı şeyi gösterirdi. Yani “başkalarının dünyası” uzaktaydı ve soyut bir şeydi.

1970’lerin Türkiye’si “içine kapanık” yoksulluğun sesi gibiydi. Orhan Gencebay o dönemlerde şarkılarında “Bana Kaderimin bir oyunu mu bu?” derken, insanların kırılganlığını ve iç dünyasını dile getirmeye çalışıyordu.

Yoksulluk vardı, haksızlık vardı ama yine de teslimiyet duygusu hakimdi, insanlar kaderle pazarlık ederdi ama isyan etmezdi.

Sonra Türkiye değişti, şehirleşti, televizyonlar çoğaldı, göç hızlandı. Bu yeni dönemde Ziynet Sali’nin “Hep sana, Hep sana, Hani Bana?, Hani Bana?”........

© Medya Günlüğü