Değişimin kalbinde insan
Her şey değişiyor. Zihnimizden başlayan bir kıpırtıyla, formumuza, işleyişimize, kurumlarımıza, doğaya ve hatta vicdanımıza kadar uzanan bir değişim dalgası içindeyiz.
Bir zamanlar mağarasından çıkan insan, toprağa kök salarak yerleşik hayata geçtiğinde sadece yaşam biçimini değil, dünyaya bakışını da değiştirdi. Ama bugün, değişim artık yavaş değil; aniden, hızla, kimi zaman fark edilmeden gerçekleşiyor.
Bazen bir haber, bir bakış, bir karşılaşma ya da bir kayıpla değişir insan. Ama bazen hiçbir şey olmadan, bir sabah uyanırsın ve dünya artık bildiğin dünya değildir. Oysa dışarıdan bakan için her şey yerli yerindedir. Ama içeride, ruhun sarsılmıştır. Artık eskisi gibi düşünemezsin. İşte bilinç böyle bir andır; görünmeyen bir kırılmayla şekillenen içsel bir devrim.
Hayat, hızla değişen bir manzara gibi… Bir an yemyeşil bir ormandasındır, bir an sonra gri binaların gölgesinde yürürsün. Doğa dönüşüyor. Yalnızca iklim değil, toprağın hafızası, ağacın dili, suyun akışı… Artık ona temas etmiyoruz, yalnızca izliyoruz. Bu kopuş, yalnızca ekolojik değil, ruhsal da bir yabancılaşmadır. Hayat, bir nehir gibi akar; bazen akıntısına kapılırız, bazen kıyılarında kayboluruz.
Zaman hızla geçerken, biz ona ayak uydurmak için koşarız, fakat bazen hızla akan bir zamanın içinde ruhumuzu kaybederiz. Bir aynaya bakarız ve kendimizi tanıyamayız; yüzümüz yabancı, gözlerimiz farklıdır. İçsel dünyamızın sakinliği bir zamanlar huzurdu, fakat o huzur yerini boşluğa bırakmış gibi hissediyoruz. Doğa bir zamanlar yakın, bir zamanlar evimizdi.........
© Medya Günlüğü
