menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Olmak ya da sahip olmak

16 1
17.08.2025

Bu başlığı Tunç Soyer’in cezaevinden yazdığı mektubun içeriğinden çalıntıladım…

Mağduriyet mektubunda sahip olduğu mal mülk sayesinde kendisini oldum sananlara yaptığı göndermeden alınacak halim yok. Ne doğuştan mal mülkün içine düştüm ne de ömrüm süresince peşinde koştum. O nedenle gönlüm rahat ama gene de laf kafamı karıştırmaya yetti.

İnsan ne zaman “tamam ben oldum artık” der? Zengin ya da meşhur olduğunda oldum demek olmaz tamam da bilgili ve deneyimli olunca olur mu? Yoksa eskilerin baş tacı ettiği gibi hoşgörülü ve fedakâr olmak mıdır gerçek anlamda olmak?

Peki başka nasıl olunur?

Geçenlerde önüme düştü, çoktan klasikleşen “Avrupa Yakası” dizisinden minik bir parodi izledim. Evin asortik annesi uyduruk bir yemek yapıyor. Sofrada da ev ahalisine tek tek beğenip beğenmediklerini soruyor. Herkes ne kadar çok beğendiğini anlatıyor. En son damada sıra geliyor. Ev hanımının “Bak alınmam, gerçek fikrini söyle” oltasını yutan damat da dökülüyor “Pek lezzetsiz olmuş bu yemek” diyerek. “Aaa, öyle miii?” sorusuyla da ayılmayan şapşirik “Zaten geçen seferki de pek uyduruktu” diyerekten devam ediyor. Yemek yapma konusunda üstün becerisi olduğunu düşünen kadın deliriyor. Ama ne delirme! Aslen harika bir şarkıcı olan Hümeyra oyunculuğunu bir döktürüyor pir döktürüyor. Metni yazan Gülse Birsel’e ayrı, o laflara hayat veren Hümeyra’ya ayrı hayran oldum, yeniden. İkisini de canı gönülden alkışlıyorum.

Olmak ya da olmamak üstüne düşünürken tam da üstüne denk geldi bu parodi. Hoşgörü nedir? Eleştiri nedir? Yapıcı veya yıkıcı eleştiri nedir? Eleştiriden kim hoşlanır? En önemlisi de eleştirilince kim ve niye delirir? Peki ya fedakârlık?

Kimse üstüne alınmasın diye kendimden örnek vereyim. Tanıdığım genç ve çocuklu bir ailenin ekonomik durumu pek iyi değildi. Ben de aybaşını zor getiren bir memur olduğum halde elimi üstlerinden eksik etmez olmuştum. Gücendirmek istemediğim için de doğrudan değil dolaylı yardım ediyordum. Eksikliğini fark ettiğim şeyi doğum gününde hediye etmek gibi. Sonra bir gün konuyla ilgisiz biri tarafından pahalı hediyeler alışım onların yanında konu edildi. Ben bu mevzuyu değiştirmeye çalışırken ailenin hanımı lafa atladı: Aaa, Nevin abla öyledir, o herkese çok hediye alır. O da öyle tatmin ediyor kendisini” deyiverdi.

Ben bir bozuldum ki demeyin gitsin. Hümeyra gibi çığlıklar eşliğinde orta yere fırlamadımsa da “Vay canına! Ben senin eksiğini gediğini tamamlamak için kendi boğazımdan keseyim, sen de kendi tatmini için yapıyor de, öyle mi? Seni kadir kıymet bilmez. Görürsün bak bundan sonra zırnık koklatıyor muyum?” Dedim de dedim, tabii içimden. Gerçekten de o andan sonra kestim hediye işini. Alan pozisyonunda olmayı gururuna yediremeyen, ulu orta bunun konuşulmasından rahatsız olan kadıncağızın durumu kamufle etme gayreti olarak değerlendirmeyi düşünemedim bile o lafı. Olmuş biri miyim ben şimdi?

Hadi benim hamlığımı geçelim de, yardım etmenin bunca baş tacı edilmesinin nedeni nedir hiç düşündük mü? Veren el alan eli görmeyecek desek de, vererek aslında kendimizi tatmin etmiyor muyuz? Kadının lafı haklı değil mi yani?........

© Medya Günlüğü