Ajans mı açsak?
Yok yok ben yaptım zaten yapacağımı, yeni bir haber verecek değilim. Baktım sektör bu haberlere, transferlere falan bayılıyor, “biraz clickbait’ten zarar gelmez” dedim. Hazır sizi buraya getirmişken de bu haberlere neden sevindiğimden, bu “yeni ajans yapıları” neye benzeyecek, nasıl ayrışacak, biraz bu konulardan bahsetmek istiyorum.
Herhalde reklamcılık denince akla gelen ilk imge, genellikle Mad Men dizisinin dumanlı, viski kadehli ve parlak fikirlerle dolu odaları… En azından benim junior’lık zamanımda öyleydi, şimdi durum değişmiş olabilir. Bir zamanlar reklam ajansları, markaların kaderini belirleyen, yaratıcılığın ve gizemin kalesi olarak görülen merkezlerdi. Bu kalelerin içinde, deha sayılan reklamcılar, kültürün kodlarını çözer ve kitlelerin arzularını tek bir sloganla harekete geçirirdi. Ancak bu parlak imaj, bugünün dünyasının karmaşık ve acımasız pazar gerçekliğiyle taban tabana zıt bir tablo çiziyor. Sektör, teknolojik devrimlerin, değişen müşteri beklentilerinin ve kendi iş modelinin getirdiği ağırlığın altında bir varoluş kriziyle karşı karşıya. Bunu bir de benden duymanıza gerek var mı, emin değilim ama en azından sürecin ajanslar için daha iyiye gideceğini düşünen bir optimist olarak belki biraz içinizi ferahlatabilirim.
Reklamcılık dünyasına dev holding şirketlerinin hükmettiği algısı yaygındır. Ancak bu devasa yapıların finansal olarak ne kadar kırılgan olduğu, sektörün en büyük ironilerinden birini oluşturur. Saat satarak imparatorluk olmayacağını hepimiz biliyor, özellikle de yaratıcı........





















Toi Staff
Gideon Levy
Penny S. Tee
Sabine Sterk
John Nosta
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
Daniel Orenstein