Kinova'nın boynuzlu maskesi, Conan'ın vahşî kılıcı...
Rahmetli Suat Yalaz ağabeyimiz Yeşilçam'ın tuhaf star sistemi yüzünden kafasındaki kahramanı bir türlü bulamadığına çok üzülüyordu, üzüntüsünü de her sohbetimizde defalarca dile getirmişti. “Malkoçoğlu” filmlerindeyse, Cüneyt Arkın'ın “Malkoçoğlu” isimli akıncı değil de, “Malkoçoğlu” isimli akıncının Cüneyt Arkın olması çok komiktir.
60’lı yıllarda Gümenüz meydanda başlar, Gülser teyzemin evini az geçtikten sonra Samsun-Sinop şosesine çıkarken de biterdi. Sahil ile ana cadde arasında ve ana caddenin sol üst tarafında ip gibi dizilmiş tek sıra evler vardı, şosenin hemen altındaysa birkaç kilometre boyunca tütün tarlaları uzanırdı. Anneannemin iki katlı ahşabı sahilde ve meydana yakındı, karşısındaki Gerzeli Bekir Arat’ın kâgirine ise her yaz Güven Turan’ın geldiğini anımsıyorum, Bekir Efendiler ile akrabaydık, Güven Turan’ın annesi Sabriye teyze de Bekir Arat’ın büyük kızıydı. Anlayacağınız Güven Turan ile anne tarafından kuzeniz.
Gümenüz’e iner inmez ilk işim dayımın oğlu Salih ağabeyin dikiş makinesinin altına sakladığı kitap kutusunu karıştırmak olurdu, dayımlar o yıllarda İnegöl’deydi, anneannemin kedisi Mestan da kutu karştırma işine bayılırdı. ‘59 ile ‘60 arasında yayınlanan yetmiş yedi sayılık “Kinova” fasikülleri hep Salih ağabeyin kutusundan çıkmıştı. Onları “Kinova” başlığının sol üst kısmına kondurulan logolara göre ayırıyordum, ilk serideki logo “Kinova” portresiydi, tekrâr basımlara ise Ceylan Yayınları logosu konmuştu. Asıl ilgimi çekense Kinova’nın yüzülmüş ördek derisinden yapılma maskesinin boynuzlarıydı. Meğerse boynuzlu maskeyi kafa derisini yüzen ve ailesini katleden Kızılderililerden intikam almak için takarmış. Kutudaki define arasında bir de ‘60’da ve ‘61’de çıkan yirmi beş fasiküllük “Kinova” film foto romanları bulmuştum, öyle bir film olmadığını ise yıllar sonra öğrenecektim. Ceylan Yayınları farklı filmlere ait kareleri alıp birleştirmiş ve dünyada eşi benzeri olmayan bir foto roman yapmıştı.
Foto roman deyince, benim kuşağım ‘68 ile ‘84 arasında yedi yüz doksan bir sayı olarak yayınlanan “Cep Foto Roman” kitaplarını bilir, kızlar Franco Gaspari’ye, erkeklerse Ornella Muti’ye bayılırlardı. Ayrıca ‘68 ile ‘76 arasında seksen dört ciltlik “Özel Sayı Cep Foto Roman” çıkmıştı. Ondan önceyse ‘61’de on iki sayı çıkan “Foto Roman”, ‘66’da ve ‘67’de yirmi dört fasikül çıkan “Haftalık Roman” ve ‘67’de altı fasikül çıkan “Foto Macera” isimli foto romanlar aklıma geliyor, özellikle de “Foto Macera” benim için çok önemliydi, çünkü üç Western filmini, “Kara Bulut”, “Kiralık Katil” ve “Niyagara Şahini” isimleriyle foto roman yapmıştı. Bana sorarsanız, “Hayat Resimli Roman” alanının en iyisiydi derim, ilk sayısından son sayısına kadar düzenli olarak evimize girmişti, “Sevgilim”, “Hayatım” ve “Samanyolu” ise diğer romantik foto romanlardı.
Salim dayım tayinini İnegöl’den Gümenüz’e yaptırınca, bahçeden sahile çıkıştaki berhananın yanına kâgir bir ev kondurdu, Salih ağabeyin kitap kutusu da ahşaptan yeni evin çatısına taşınmıştı. Sanırım ‘71 kışındaki on beş günlük tatildi, çatıdaki kutuda bu defa da “Mayk Hammer” romanlarını bulunca nasıl sevindiğimi anlatamam. Onlar, Kemal Tahir’in Çağlayan Yayınevi’ne müstear isimle yazdığı “Derini Yüzeceğim”, “Ecel Saati” ve “Kara Nara” isimli uydurma “Mayk Hammer” kitaplarıydı, ancak Kemal Tahir’in yazdığı bu öyküleri sonradan Mickey Spillane’nin yazdığı öykülerden daha sahici bulduğumu da derkenâren belirtmeliyim. Çağlayan Yayınevi’nin, Ateş Yayınları’nın ve Plastik Yayınları’nın diğer “Mayk Hammer” romanlarınıysa, Kadıköyü’nde Efes ve Feza sinemalarını az geçince yaz kış merdivenlerin başında ikinci el kitap satan birinden tamamlamıştım. Aynı adamdan Çağlayan Yayınları’nın “Yeni Dünyalar” serisini de aldığımı anımsıyorum, “Merihten Saldıranlar”, “Feza Canavarları”, “Kâinat Fatihi”, “Hücum”, “Boşluk Korsanları”, “Mavi Ölüm”, “Çıldıran Dünya”, “Mazisiz Adam”, “İntikam Roketi” ve “Seyyareler Çarpışıyor”, bu romanların kapaklarında ve künyelerinde nedense yazar ismi yoktu, onların hayli meşhûr........
© Karar
