menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Esersizlerin gürültüsü

22 1
11.10.2025

Kendimi tutamayıp kavak ağaçlarını misal verecektim onları tasvir için geri durdum. Tamam dedim meyve vermez kavaklar, baharda yazda, güzde kışta hışırdayıp durmakta üstlerine yoktur ama unutma kehribar sarısını altın varaklar halinden kim daha güzel saçabilir toprağa? Baharın duru yeşiliyle gelen yaşam iştiyakını ve güzün içli vedasını üstündeki karga sürüleriyle hangi sanatçı gösterebilir bize? Nice kuşa dal yurt oluşları, garibe yolcuya gölge salışlarını da unutma. Her ağacın meyvesi kendincedir. Meyveye göre kıstas doğru mu bitkiyi, çalıyı, ağacı? Yoksa kim Hint inciri diye bilinen o fil kulağı kılıklı dikenli suratsıza yanaşırdı? Hani şu Akdeniz boyunca kırda bayırda boy atan üstüne tozdan başka zerrenin konmaya korktuğu kaktüs meyvesi var ya! Kökü Meksika’ya değin uzanan bu gezgini taşlığın yamacın şamatacısı saysaydık hayat hakkı kalmazdı. Fakat o onca diken okunun arasından insana lezzet sürprizleri sunar. Dışarıdan verilen her hüküm dikkat gerektirir bu sebepten değil mi?

Sonra aklıma dağdan tepeden çocuğun, çoban veya yolcunun fütursuzca yuvarladığı taşlar geldi. Hani görünüşü hoş neticesi ve faydası boş insan hareketleri var ya! Şu nice zamandır durduğu yerden kendini kımıldatma gücüne, bilgisine sahip olmayan, dilsiz, kimsesiz taş parçasını yerinden söküp, kurdu kuşu, yolcuyu yabanı, ağaç gövdesini ot kökünü, börtü böceği gözetmeden yuvarlamanın alemi ne? İnsan böyledir dal kırmadan, ot sökmeden taş kaldırmadan rahata eremez. Sanki varlığını canlılara ve nesnelere vahşiliğiyle duyurur. Sonra........

© Karar