Anayasamız var ama ülkemiz anayasal devlet değil maalesef
Bir yerel mahkemenin, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına “yetki gaspı, yetki aşımı” gibi nitelemeler yönelterek uymaktan imtina ettiği bir ülkenin anayasal bir devlet olduğunu söylemek mümkün mü?
Nedir anayasal devlet?
Anayasal devlet demek, yazılı bir anayasası olan devlet demek değildir. Anayasal devlet, normlar hiyerarşisinin en tepesine Anayasa’yı koyar. Anayasal devletin özünde şu vardır: Devletin her organı –yasama, yürütme ve yargı– yetkilerini Anayasa’dan alır ve bu yetkilerini de Anayasa’nın çizdiği sınırlar içerisinde kullanır. Kralın sözünün değil, hukukun sözünün geçtiği; devletin hukuka boyun eğdiği devlet, anayasal devlettir.
Nitekim İtalyan siyaset bilimci Giovanni Sartori, “Her devletin bir ‘anayasası’ vardır ama ancak bazı devletler ‘anayasal’ devlettirler” diyor.
Ülkemizde uzunca bir süredir, daha doğrusu net olarak söylemek gerekirse Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiğinden bu yana, yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymuyor, kafa tutuyor ve Anayasa Mahkemesi’ni “yetki gaspı” yapmakla suçluyorlar.
Bunun son örneğini şehir plancısı Dr. Tayfun Kahraman hakkındaki kararında yaşadık. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi’nin “süper temyiz mahkemesi gibi hareket ettiğini” ve “yetki gaspı yaptığını” öne sürerek Gezi Davası hükümlüsü Tayfun Kahraman’ın yeniden yargılanması yönündeki kararını reddetti.
***
AYM, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yargıçlarına Tayfun Kahraman’ın neden yeniden yargılanması gerektiğini bir bir anlatıyor, mahkemenin yaptığı “hak ihlallerini” sıralıyor.
İlk derece mahkemesinin ve Yargıtay’ın sosyal medya paylaşımlarını sadece tırnak içinde aktardığını; “hangi ifadelerin şiddeti teşvik ettiğini, hangi eylemlerin cebir ve şiddet kullanarak hükümeti devirmeye teşebbüs sayıldığı” konusunda hiçbir somut gerekçe sunmadığını söyleyen AYM şöyle diyor:
“Mahkemeler, sosyal medya paylaşımlarının provokatif olduğunu belirtmekle yetinmiş; ancak bu ifadelerin şiddet olaylarıyla bağlantısını tartışmamıştır. Hangi sözlerin kışkırtıcı olduğu ve bunların hangi şiddet olaylarına yol açtığı kararlarda açıkça ortaya konmamıştır. Ayrıca ilk derece mahkemesi, başvurucunun film ve belgesel çekimlerini koordine ettiğini belirtmiş, fakat bu çalışmaların hangi ifadelerle nasıl bir algı oluşturduğunu açıklamamıştır. Sonuç olarak, şiddet olaylarında başvurucuya yüklenen aktif rolün ne olduğu karardan anlaşılamamaktadır.” (49. paragraf)
Ağır Ceza Mahkemesi karar metninde bunu........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein