Cüneyt’in dergisi / Gazze’nin çocukları
Ortaokul yılları.
Bir çocuk var yanımda, adı Cüneyt. Tatlı biri. Biraz zeki, biraz asi. Babası subay ama bana daha çok bir öğretmen gibi; bir şeyler öğretiyor. Sınıfın içinden ama sanki sınıfın ötesinden biri.
Bir gün yine okuldayız. Sıradayız. Öğretmen içeri giriyor: “Arama var,” diyor.
İlk Cüneyt’in çantasını karıştırıyor. İçinden kalınca bir zarf çıkıyor.
“Bu ne?” diye soruyor.
Cüneyt, hiç bozuntuya vermeden:
“Dayımın oğlundan,” diyor.
Öğretmen zarfı yırtıyor. Kâğıtlar dökülüyor sıraya: Bilmeceler, şiirler, çocukça bulmacalar... Ve bir dergi: Doğan Kardeş.
Öğretmen dergiyi bir kenara fırlatıyor. Cüneyt’i ise uzun uzun dövüyor.
Sınıfta herkes susuyor. Ben de.
Ama içimde bir şey çat diye kırılıyor.
xxx
Cüneyt bana başka şeyler de öğretti.
Mesela elçiliklere mektup yazmayı.
Dünyanın dört bir yanına mektuplar gönderiyordum:
“Merhaba, ben Kayseri’den bir öğrenciyim. Ülkenizi tanımak istiyorum.”
Ankara’ya, yani dünyaya, mektuplar yolluyordum.
Cevaplar geliyordu: Broşürler, kalemler, çıkartmalar, kitapçıklar…
Her gelen kargoyla dünyaya biraz daha açılıyordum.
Ortaokul ikinci sınıfta, dünya biraz da benim etrafımda dönüyordu.
Bir........
© Karar
