NATO Kalkanının Kör Noktası: Türkiye-İsrail İnce Hattı
İsrail'in Katar'daki Hamas ofisine yönelik son operasyonu, uzun süredir teorik düzeyde tartışılan bir soruyu artık somut bir senaryo olarak önümüze koymaktadır.
İsrail, NATO üyesi Türkiye topraklarında benzer bir eyleme kalkışabilir mi?
Bu sorunun cevabı, yalnızca askeri kapasite ve istihbarat yetenekleriyle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda uluslararası hukuk, ittifak dengeleri ve bölgesel güç politikaları gibi karmaşık dinamikleri de içermektedir. Bu noktada, Muhammed Kafadar'ın saha gerçeklerine dayalı analizi ile eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin'in provokatif senaryosu, adeta aynı madalyonun iki farklı yüzünü temsil edecek şekilde karşımıza çıkmıştır.
Kafadar, mevcut diplomatik ve güvenlik parametrelerini titizlikle ortaya koyarken; Rubin, bu hassas dengelerin nasıl kırılabileceğine dair radikal bir "stratejik tehdit" tasviri sunarak, İsrail’e cesaret verircesine hedef göstermiştir.
Kafadar'ın analizinde vurgulanan zemin, Türkiye'nin Hamas'ı Batı'nın çoğu ülkesinden farklı olarak "terör örgütü" olarak tanımaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve üst düzey devlet yetkililerinin Hamas liderleriyle kamuoyuna açık görüşmeleri ve İstanbul'da bilinen bir Hamas ofisinin varlığı gibi somut gerçeklere dayanıyor. Bu durum, İsrail açısından potansiyel bir "hedef" argümanını güçlendirmektedir. İsrail Başbakanı Netanyahu'nun ve istihbarat şeflerinin "Hamas liderlerini nerede olurlarsa olsunlar hedef alacağız" yönündeki açıklamaları, bu zemini daha da kayganlaştırıyor. Ancak Ankara bu konuda, İsrail'i "ciddi sonuçları olur" diyerek uyarmıştı.
Biraz geçmişe gidip hatırlatacak olursak, Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)’nın son dönemde İsrail istihbaratına yönelik operasyonlarını artırarak Türkiye'deki casus ağlarını çökerttiğini söyleyebiliriz. Bu tablo, Ankara'nın pasif kalmadığını ve kalmayacağını, istihbarat savaşında caydırıcı kapasitesini kullanmaya hazır olduğunu net........
© İstiklal
