Tarih, çoğu kez büyük güçlerin satranç tahtasında piyon gibi oynatılan coğrafyaların, kendi kaderlerini tayin edemedikleri sürece nasıl sürekli kaybedenler hanesinde yazıldığını bize göstermiştir. Afrika da kaderiyle oynan coğrafyaların başında yer almaktadır. Afrika için üzülerek belirtmek gerek ki, uzun süre tarihin öznesi değil, nesnesi olarak sayfalarda yer almıştır.

Afrika’da sömürgeciliğin yarattığı parçalanmışlık, bağımsızlık sonrası dönemde de yerini ikili anlaşmalarla pekiştirilen yeni bağımlılıklara bıraktı. Bugün ise tablo farklı bir boyuta evrilmiş durumda. ABD, Çin ve Rusya’nın kıtada artan rekabeti, Afrika’yı bir kez daha küresel güçlerin hesaplaşma alanına dönüştürmektedir. Ancak Afrika eski Afrika değildir. Artık kıtanın elinde yalnızca kaynakları değil, kendi kaderini tayin edebilme fırsatı da vardır.

Asıl soru, Afrika’nın bu fırsatı kullanıp kullanamayacağıdır.

ABD’nin Afrika’daki yaklaşımı, son yirmi yılda geçirdiği dönüşümle birlikte daha net görülüyor. Bir dönem Afrika Büyüme ve Fırsat Yasası (AGOA) ile “yardım diplomasisi” görüntüsü altında işleyen ilişki, bugün yerini jeopolitik satranç taşlarına bırakmış durumda. Washington, ikili anlaşmalar yoluyla ülkelerin zayıflıklarını kullanarak onları birbirine karşı konumlandırmaktadır. Şöyle ki bir ülkeye gümrük muafiyeti vaat ederken diğerine siyasi baskı yapabiliyor. Bu da kıtanın ortak bir........

© İstiklal