SAVUNMA HAKKI
Savunma hakkı, 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde “temel haklar ve ödevler” başlığını taşıyan ikinci kısmın “kişinin hakları ve ödevleri” başlıklı ikinci bölümünde “hak arama hürriyeti” başlığı altında temel bir hak olarak düzenlenmiştir. Bir hakkın temel hak sayılması, o hakkın saygınlığını ve güvencesini artırmaktadır. Temel haklara dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez (Ay m. 12/1). Bu hükme göre, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”. Anayasa’da, bu hakkın yargı mercileri önünde kullanılabileceği belirtilmiştir; ancak, uyuşmazlığın henüz yargı mercilerinin önüne gelmediği soruşturma aşamasında da, savunma hakkına ihtiyaç vardır. Soruşturmada, koruma tedbirlerine ilişkin işlemler esnasında veya Cumhuriyet savcılığı tarafından ifade alındığı sırada da şüphelinin savunma hakkı bulunmaktadır[1].
Sanığın ceza muhakemesinde kendi kendini savunma konusunda çeşitli olanak ve haklara sahip bulunması, bunların gerektiği biçimde kullanılması için yeterli olmamaktadır. Çünkü sanıkların çoğu, hukuki konularda hiç bir deneyimi ve bilgisi olmayan kişilerdir. Bu yüzden, genellikle haklarını nasıl kullanacaklarını, kendilerini nasıl savunacaklarını bilemezler. Sanığın içinde bulunduğu ruhsal durum, onun, soruşturmaların sonucunu doğru değerlendirmesini, amaca uygun dilekçeler vermesini ve çoğu kez susmanın mı, yoksa konuşmanın mı lehine olacağı konusunda doğru karar vermesini engelleyecektir. Ayrıca, sorunlara kural olarak ihtiyatla yaklaşacak olan müdafinin savunması da, duygusal hareket eden sanıktan çoğu kez, daha inandırıcı etki yapacaktır. Bu nedenle, ceza muhakemesinde sanığın, kendi savunma yeteneğine güvenmek yerine, bir müdafiye başvurması daha yararlıdır[2].
Ceza muhakemesi çerçevesinde bir suçlamayla karşılaşan şüpheli ya da sanık açısından en önemli haklardan biri de suçlamadan kurtulmasını sağlayabilecek olan bir savunma hakkına sahip olabilmektir[3]. Savunma, suçlamaya karşı şüphelinin veya sanığın yararına olarak, hukukî ve fiilî açıdan korumayı amaçlayan bir faaliyettir. Bu hak Anayasa’da, kabul ettiğimiz sözleşmelerde ve kanunlarımızda yer almıştır. Şüpheli veya sanık, hakkındaki suçlamalara ilişkin savunmayı kendisi yapabileceği gibi bir müdafi aracılığıyla da yapabilir. Suç işlediği iddia edilen sanığın duruşmaya katılma, suçlamayla ilgili olarak kendisini bizzat veya müdafisi vasıtasıyla savunma, tanık veya tanıklara soru sorma, maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına yönelik lehinde olan delil veya delilleri araştırılmasını isteme hakkı bir bütün olarak savunma hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.
Ceza muhakemesinde Cumhuriyet savcılığı ve mahkemenin, soruşturmayı çok yönlü, yani sanığın lehine de olabilecek biçimde yürütmekle görevli bulunmaları, sanığın haklarının üçüncü bir kişi tarafından savunulmasını gereksiz kılmayacaktır: Savcılık, sanığın lehinde ve aleyhindeki tüm delilleri toplamakla mahkeme ise sosyal devlet ilkesi gereğince sanığı gözetmekle yükümlüdürler. Ancak, bunların bir müdafinin savunmasının yerine geçebileceği ve ayrıca artık bir müdafinin faaliyetine gerek bulunmadığı düşünülmemelidir. Çünkü mahkeme ile Cumhuriyet savcılığının ceza muhakemesindeki rollerini, müdafi rolüyle bağdaştırmak kolay değildir. Savcı, soruşturma göreviyle koşullanmış olduğundan, sanığın lehine durumları kolayca gözden kaçırabileceği gibi, objektif olma çabasındaki hâkim de, gerçeği aydınlatma görevini fazlaca abartarak, sanığın haklarını farkında olmaksızın kısıtlayabilir. Oysa müdafi, faaliyetini, muhakemenin meşruiyetini gözetme ve gerektiğinde tek yanlı da olsa sanığın haklarına işlerlik kazandırma üzerinde yoğunlaştıracaktır. Bu nedenle, İHAS’nin 6/3-c. maddesi ve fıkrasında güvence altına alındığı gibi muhakemenin her aşamasında bir müdafinin yardımından yararlanma hakkı sanığa tanınmıştır[4].
Adil yargılamanın zımni gerekleri “hakkaniyete uygun yargılama” kavramından hareket ederek saptanmıştır. Bu gereklerden en önemlisi Anayasa’nın 36. maddesinde de açıkça ifade edilmiş olan “savunma hakkı“dır. Ceza yargılamasındaki savunma haklarının güvence altına alınması demokratik toplumun temel bir ilkesidir. Bu sebeple hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleştirilmesi için, yargılamanın yürütülmesi sırasında alınan önlemlerin, savunma hakkının yeterince ve tam olarak kullanılması ile uyumlu olması ve bu hakların teorik ve soyut değil, etkili ve pratik olacak şekilde yorumlanması gerekmektedir[5].
Adil yargılanma hakkının muhtevası, savunma ve müdafi yardımından faydalanma hakkı yönünden iç hukukumuzun da bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6/3-c maddesinde belirlenmiştir. Buna göre, bir suç ile itham edilen herkes, kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından faydalanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddi olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek hakkına sahiptir. Anılan madde gereğince, bir suç isnadı altında bulunan kişi savunma hakkının kullanılmasında, kendisini bizzat savunma, seçtiği bir müdafi yardımından yararlanma ve bir müdafi tayin etme imkânından yoksun ise ve adaletin selameti için gerekli görülürse re’sen atanacak bir müdafi yardımından yararlanma olmak üzere üç ayrı hakka sahiptir. Bu nedenle, suç isnadı altında bulunan kişinin kendisini bizzat savunması talep edilemez. Savunma hakkının etkin bir şekilde kullanma imkânını sağlayan müdafi yardımından yararlanma hakkı aynı zamanda adil yargılanma hakkının diğer bir unsuru olan “silahların eşitliği” ilkesinin de gereğidir[6].
Şüpheli veya sanığın en önemli hakkı savunma hakkıdır. Şüpheli veya sanığın bu çerçevede; müdafiden yararlanma hakkı (CMK 147/1-c; 148/4), susma hakkı (CMK 147/1-e), kendi kendini suçlamaya ve kendi aleyhine aktif olarak muhakemeye katılmaya zorlanamama, soru sorma hakkı, tercümandan yararlanma hakkı, delil toplama ve ibraz etme hakkı (CMK 177 vd.), delillerin toplanmasını isteme hakkı (CMK 147/1-f) ve duruşmada hazır bulunma hakkı bulunmaktadır. Davaya konu olayın yargılaması yapılırken sanığın ve şüphelinin savunma hakkı kısıtlanmamalıdır[7]. Sanığın, adil, dürüst ya da hakkaniyete uygun yargılanma hakkı vardır[8].
Savunma hakkı soruşturmanın ve yargılamanın her aşamasında kullandırılmalıdır. Karar bozulduktan sonra eğer bozma sonrası verilecek ceza önceki cezadan fazla ise kesinlikle bozmaya karşı beyanlarının tespitine yönelik tebligat çıkarılması sonucu tebligat ile yetinilmesi savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir. Sanığın duruşmada hazır edilerek savunma ve delillerinin sorulması gerekir. Nitekim Bölge Adliye Mahkemesi’nin aynı doğrultudaki bir kararında şöyle denilmektedir;” 5271 sayılı CMK’nın 307. maddesinin 2. fıkrasının 1. cümlesinin “Sanık, müdafii, katılan ve vekilinin dosyada var olan adreslerine de davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları saptanmamış olsa da duruşmaya devam edilerek dava yokluklarında bitirilebilir” hükmü uyarınca dosyada var olan adresine davetiye tebliğ edilemeyen sanığın yokluğunda yargılamaya devam edilmesi mümkün ise de, aynı maddenin aynı fıkrasının 2. cümlesinin “Ancak, sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise, her hâlde dinlenmesi gerekir” hükmü göz önüne alındığında, ilk derece mahkemesinin sanık hakkındaki beraat kararının Dairemizin 20.01.2023 tarih ve 2022/1387 esas, 2023/186 karar sayılı ilamı ile bozulması üzerine yapılan yargılamada sanığın savunması alınmadan mahkûmiyetine karar verilmek suretiyle savunma hakkının kısıtlanması, bozmayı gerektirmektedir”[9].
Şüpheli veya sanık, müdafi seçebilecek durumda olmadığını beyan ederse, talebi hâlinde baro tarafından bir müdafi görevlendirilir. Şüpheli veya sanık on sekiz yaşını doldurmamış ya da sağır dilsiz veya kendisini savunamayacak derecede malûl olur ve bir müdafii de bulunmazsa talebi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. Üst sınırı en az beş yıl hapis cezasını gerektiren suçlardan dolayı yapılan soruşturma ve kovuşturmada şüpheli veya sanığın talebi aranmaksızın bir müdafi görevlendirilir. Şüpheli veya sanık vekâletname aranmaksızın müdafi ile her zaman ve konuşulanları başkalarının duyamayacağı bir ortamda........
© Hukuki Haber
