CEBRÎ İCRA KANUN TASLAĞI (I. DEĞERLENDİRME)
Değişen ve gelişen şartlar göz önünde bulundurularak, İcra ve İflas Kanunun yeni gereksinimlere ve pratik uygulama içerisinde aksayan yönlerinin dikkate alınmak suretiyle, yüksek mahkeme tarafından benimsenen görüş ve kararlar çerçevesinde yazılmak istenmesi son derece memnuniyet vericidir.
Kanunun amacı, alacaklı ile borçlu arasındaki hukuki münasebetin talep edilebilir hale gelmesinden, alacağın yahut talebin son bulmasına kadar devam eden icra ve iflas kurumlarının (bir şeyi yerine getirmek, teslim etmek, emredileni yapmak ya da yapmamak, borcu ödemek, vs.) yasalar tarafından belirlenen sınırlar dahilinde devlet eli kullanılmak suretiyle sağlanmasıdır.
Alacaklının alacağının yahut diğer kurumlarda özel olarak düzenleme altına alınan hakkı için icra dairesine müracaat etmesinden sonra, borçlunun kanunda imkân tanındığı ölçüde itiraz edebileceği, talep ve kararlara karşı şikâyet mekanizmasını işletebileceği yahut genel mahkemelerde dava açmak suretiyle hakkını arayabileceği düzenlemelerin oluşturulması hukuki ahengin sağlanması yönünden önemlidir.
Türk İcra ve İflas Kanununun İsviçre’deki mehazı ile Alman hukukundan iktibas edilerek eklenen bölümleri 2004 sayılı Kanunu da kapsayacak şekilde 41 kere değişikliğe uğramıştır. Yıllar içinde değişen ve gereksinim duyulan bu değişiklikler ile yüksek mahkeme kararlarının uygulanması, gelinen noktada, özünde İsviçre ya da Alman hukukundan izler taşımış olsa bile, uygulanabilirlik açısından yerli bir model halini almıştır.
Bu bağlamda, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunda 1965 yılında yapılan köklü değişikliği milat olarak kabul ettiğimiz varsayımında, 60 yıl gibi çok uzun bir süredir uygulanabilirlik alanı var olan ve temel ihtiyaçlara çözüm bulma iradesini yasal düzenlemelerle birlikte yüksek yargı kararları ışığında çözümleyen, temelini Avrupa’dan alan ancak bu toprakların ürünü haline gelen yasa birçok açıdan mevcut ihtiyaçlara cevap verebilmektedir.
Kanunların detaylı yapılması gerekmekle birlikte, aynı zamanda kısaca ifade edilmesi önemlidir. Kanunlarda yanlış yorumlamalara neden olabilecek boşluk bırakmamalıdır. Hele ki İcra ve İflas Kanunu gibi, hukuk mahkemelerinde yapılan yargılamaların sonuna gelindiğinde, infaz aşamasının tereddütte yer vermeyecek şekilde net, açık ve uygulanabilir olması ziyadesiyle önemlidir.
Ne yazık ki, taslak metinde yer alan bazı düzenlemeler, özellikle alacaklı ile borçlu arasındaki menfaat dengesini borçlu yararına bozmuş gibi görünmektedir. Aşağıda yer yer ayrıntılarına girilmeye çalışılacağı üzere, bilhassa para alacaklarının ihtiva edildiği icra takiplerinde, borcun tahsili hususunun hayli güçleşeceği, itiraza konu faturaların “ilamsız takibe” konu edilemeyecek olması ile cari kayıtlar üzerinden ticari faaliyetlerine devam eden kobi/esnaf işletmelerinin alacaklarını talep edebilmeleri açısından zorlayacak nitelikte birtakım düzenlemelere yer verilmiştir.
Son on yıl içerisinde, icra dairelerinin verimliliğinin arttırılması adına atılan birtakım adımlarla, icra daireleri içinde bürolar kurmak suretiyle sadece cebri icra uygulamasında yer alan bazı kurumların yetkili ofis tarafından yapılmasının daha uygun olacağı düşünülerek; esas, haciz, satış ve mali işler gibi birimler tarafından yürütülmesi hayata geçirilmişti. Daire içinde uzmanlaşma tanımının getirilmesinden sonra sadece çalıştığı birim ile ilgili taleplerini değerlendiren müdür, müdür yardımcısı ve icra katiplerinin uygulamada karşılarına çıkmayan diğer icra müesseselerinden uzaklaşması, belirli bir uzmanlığı değil, birbirinden kopan ne yazık ki ilgi ve bilgi alanını kısıtlayan bir olgu olarak karşımıza çıkmıştır.
Bunun bir sonucu olarak, pilot uygulamanın ilk başladığı icra dairesinde göreve başlamış ve bütün bir icra uygulaması ile hiç karşılaşmamış personel, ne yazık ki bugün sayıları geçmişe oranla çok artmış olsa da, cebri icra hukukunu kısmen uygulamaktan dolayı bütüncül olarak yasayı uygulayamamaktadır. Bu durum ne yazık ki son derece nitelikli bir topluluktan oluşan icra müdür ve yardımcılarının gelişmesinin önünde de bir engel olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira bu durumun asıl ve tek nedeni pilot uygulamasının görev ve yetki yönüyle daire çalışanlarını sınırlamasından kaynaklanmaktadır.
Şimdi bunun bir devamı niteliğinde sayılabilecek, gerçekten cebri icra etkinliğini sınırlandıran bir işleyiş olabilecek, iflas mahkemelerinin kurulması hususu özellikle göreve yeni başlayacak yargı personellerinin salt uzmanlaşma adı altında icra mahkemesinde farklı bir mahkeme çatısı altında toplamak tıpkı pilot icra uygulamasından olduğu üzere gelecek yıllarda olumsuz sonuçların yaşanmasına neden olabilir.
2024 yılı adalet istatistikleri dikkate alınarak açılan iflas dosya sayıları incelendiğinde geçtiğimiz yıl boyunca sadece 387 borçlu hakkında iflas kararı verilmiş, tüm zamanların en fazla olduğu iflas sayısına 2019 yılında ulaşılmış ve 766 borçlunun iflasına karar verildiği istatistiki bilgilerden anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda tüm yargı çevreleri dahil olmak üzere geçtiğimiz son 9 yılın ortalamasında yıllık 629 iflas dosyası olan ülkemizde müstakil olarak iflas mahkemelerinin kurulmasını gerektirecek bir durumun olup olmadığı hususunun her yönüyle tartışılması gereklidir.
Başka bir yönüyle tasarı gerekçelerinin dikkatle incelenmesi halinde ne yazık ki ilamların icrasının yer aldığı taslak 53 düzenleme gerekçesinde; (…) Zira Türk hukuk uygulamasında tarafların kanun yoluna gitme ve kanun yollarında hükümlerin kaldırılma,/bozulma ve hatta düzelterek onama,/yeniden esas hakkında karar verilme oranlarının oldukça yüksek olduğu gözlemlenmektedir.(…) denilerek ilamlı takip borçlularının ciddi anlamda mağduriyetlerle karşılaştığı ve bunun nedenin ilk derece mahkemelerince verilen kararlardaki yüksek bozma oranı olduğu değerlendirilmiştir.
Adalet Bakanlığı tarafından her yıl açıklanan adalet istatistikleri incelendiğinde görülmektedir ki; Yerel mahkeme kararlarının istinaf mahkemelerinden bozularak gelme oranı yüzde 4’ü, istinaf mahkemesi kararlarının ise Yargıtay’dan bozulma oranının yüzde 14,6’yı geçmediği görülmektedir.
Böyle bir durumda, alacağı herhangi bir belgeye dayanmayan ya da itiraza konu edilen bir fatura alacağı........
© Hukuki Haber
