Direniş eksenine tutulan ayna: Suriye Devrimi
Ortadoğu intifadalarına dair zihinlerimizde yer eden ilk kare, Tahrir Meydanı’nda özgürlük şarkıları söyleyen insanların coşkusuydu. Ne var ki 2011 yılının Mart ayında Suriye’nin Dera kentinde başlayan isyan, bu büyük uyanışın en trajik ve en kanlı safhasına dönüştü. Duvarlara özgürlük mesajları yazan çocukların tutuklanmasıyla başlayan süreç, kısa sürede halkın kitlesel kıyamına ve rejimin acımasız şiddetine dönüştü.
Ümmet coğrafyası on yıllardır süren diktatörlüklerden, zulümden, adaletsizlikten kurtulmak için sokaklara dökülmüş; adalet ve özgürlük talepleriyle meydanları doldurmuştu. Fakat tüm bu sahneler arasında Suriye, İslami çevrelerde en fazla kafa karışıklığına yol açan ülke oldu. Rejimin zalim olduğu gün gibi ortadaydı. Bu çerçevede yaşanan kafa karışıklığı ve tartışmalar rejimin zalim olması veya olmaması değil, bu zulmün mezhepçi okumalarla çarpıtılması ve İran merkezli bir “direniş ekseni” söylemiyle meşrulaştırılmasından kaynaklanıyordu.
Suriye’yi anlamak için jeopolitik çözümlemelere, derin ve karmaşık analizlere gerek yoktu aslında. Hatta burada yaşanan zulme, vahşete tavır almak için Müslüman olmak da gerekmiyordu; insan olmak yeterliydi. Kuşkusuz zalim bir rejime karşı özgürlük ve adalet talebiyle ayağa kalkan ve “yeter” diyen her halkın eylemini basit bir akıl yürütmeyle desteği hak eden bir talep olarak görmek insan olmanın gereğidir. Aynı şekilde iktidarını ne pahasına olursa olsun terk etmeme adına bu halkı katliamlarla, sürgünlerle, açlıkla ve işkenceyle yola getirme çabasındaki bir rejimin tavrı ise vicdan sahibi her insan için lanetlenmeyi hak eden zalimlikten başka bir şey değildi. Suriye, halkın en temel haklardan mahrum bırakıldığı, muhaberat gölgesinde bir açık cezaevi gibiydi. 2011 yılında başlayan halk devrimi, tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi özgürlük talebiyle başladı. Ne var ki mesele Esat rejimi ve İran eksenine geldiğinde, İslami camiaların sesi çatallaşmaya başladı.
Suriye hadisesine başından itibaren çarpık bakanlar her aşamada çarpık bakmaya devam ettiler. Bu çarpık bakışın altında yatan temel sebep, İran’ın İsrail’e karşı yürüttüğü kontrollü gerginlik politikası ve Suriye’yi de bu politikanın bir uzantısı olarak ‘direniş ekseninin’ bir devamı şeklinde yansıtmasından kaynaklanıyor. Çünkü İran, yıllardır İsrail ve ABD karşıtı kontrollü gerginlik politikasını, emperyal yayılmacılığını ve mezhepsel taassubunu........
© Haksöz
