menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Bir zamanlar New York medyası

62 9
29.09.2025

Bu yıl 90’lar, New York, medya (veya 90’larda New York medyası) üzerine çok kitap okuduğumdan bir anlamda nostalji denizinde boğulmak üzereyim. Nostaljinin bir tuzak olduğunu, elbette, çok iyi biliyorum ama bir kere düştüm ve çıkamıyorum. Çünkü geçmiş, en azından benim de dışarıdan, bir okur olarak tanık olduğum medyanın yakın tarihi, bugünkünden çok daha zevkli, çok daha renkli, eğlenceli. Başkalarının da benimle benzer hisler içinde olduğuna eminim, çünkü kuşe kağıda baskılı parlak yıllar benim de bu işe başlamamın sebeplerindendi.

Trajik olansa çoğumuzun bu dönemi ıskalamış olmamız. İlk imzamın üzerinden neredeyse 30 sene geçmiş ve yavaş yavaş bu parantezin kapanması gerektiğini düşünürken medya tarihi kitapları bana yanlış meslek seçtiğimi düşündürüyor. Condé Nast’tekiler gibi yaşamadıysak yaşadık sayılır mı?

“Empire of the Elite” Bugün bakıldığında bilimkurgu ya da peri masalı gibi görünen, bol paralı, bol şaşalı, bol şöhretli ama en önemli bol heyecanlı yılları bir dergi grubunun kendi tarihinden anlatıyor. Kitabın yazarı—ve New York Times medya muhabiri—Michael M. Grynbuam’a göre ortada “influencer” diye bir kelime yokken topluma neyi beğenmesi, yemesi, düşünmesi, giymesi, nasıl yaşaması gerektiğini dikte eden bir güçtü Condé Nast. Vogue, Vanity Fair, New Yorker, AD gibi dergilerle kültürün sadece nabzını tutmuyor, bizzat belirliyordu.

PARANIN HADDİ HESABI YOKTU

Başka vesilelerle de defalarca tekrarlandığı gibi bu dergilerin çalışanları da bugün—ve hatta o gün de—akıl almayacak maddi ayrıcalıklara sahipti. Faizsiz ev kredisi, hatta çoğu zaman defter bile tutulmadığı için takip edilmiyor; seyahate gidecek editörlerin valizlerinin önceden FedEx’le gönderilmesi; özel işler için de kullanılan şoförlü arabalar; daima ‘first class’ uçuş; Paris’te mutlaka Ritz’de konaklama; editörlere özel on binlerce doları bulan kıyafet bütçesi; bir tür örtülü ödenek gibi kullanılan, yeri geldiğinde Venedik’teki gondolculara rüşvet vermek için nakit çekilen masraf hesapları. Ve daha neler neler.

Tony Blair’le 10 dakikalık söyleşi için Londra’ya defalarca gidip gelen Vanity Fair yazarı Todd S. Purdum dönüşte 100 bin dolar masraf çıkartıyor. Aynı dergi Hollywood sayısının bir kapak çekimine yaklaşık 500 bin dolar harcıyor; derginin editörü Graydon Carter patrona “Bir iyi bir haberim var,” diye bu çekimi anlatırken “Kötü haber: bir kapak için 475 bin dolar harcadık, ama iyi haber: 475 bin dolarlık kapak çekimi gibi gözüküyor,” diyor.

Tina Brown büyük tartışmalar sonucu devraldığı New Yorker’da yazarlara altı haneli maaşlar bağlıyor. Vogue’un başındaki Anna Wintour yine yüzbinlerce dolara mal olan fotoğraf çekimlerini son anda dergiye koymuyor.

ASIL OLAY PATRONDA

Condé Nast’ın böylesi bir........

© Habertürk