Köln'de İki Kutsal Mekân: Dom Katedrali ve DİTİB İslam Merkezi
Sevgili Dostlar! Bugün Köln’e yaptığım Erasmus Çalışma gezisinde ziyaret ettiğim iki kutsal mekanı, kendi zaviyemden aktarmaya çalışacağım. Sürçü lisan edersek, şimdiden aff ola..
Hoşgörünün Dili - İki Mekânın Hikâyesi
Birkaç gündür Erasmus Personel hareketliliği kapsamında Almanya Köln’deyim. Almanya’da Erasmus çerçevesinde ders verme, öğrenci ve personel hareketliliği konusunda ön görüşmeler yapmayı planladım. Ama Temmuz -Ağustos ayları Almanya’da ve sanırım tüm Avrupa tatil mevsimi. Bir iki nöbetçi dışında hiçbir üniversitede yetkililer bulunmuyor. Pek çok görüşme yaptık ama nafile. Ben de bu gelişimi faydalı hale getirmek amacıyla gördüklerimi, hissettiklerimi size aktarmak istedim.
Almanya'nın tarihi ve hareketli şehri Köln'e adım attığımda, bu şehrin bana ne denli ilham vereceğini tahmin edemezdim. Birkaç gündür buradayım ve gözlerimle gördüklerim, ruhumda hissettiklerim, medeniyetlerin kesişim noktasında duran bu kentin bana fısıldadıkları var. Köln, sadece mimari güzellikleriyle değil, aynı zamanda geçmişten günümüze taşıdığı hoşgörü mesajlarıyla da beni derinden etkiledi. Bugün size, bu şehrin kalbinde yükselen iki muazzam yapıdan, DİTİP Merkez Camii'nden ve Köln Dom Katedrali'nden bahsetmek istiyorum.
Köln sokaklarında yürürken insan adeta zamanlar arası bir yolculuk yapıyor. Bir yanda 632 yıl gibi inanılmaz bir sürede tamamlanan Dom Katedrali'nin gotik kuleleri gökyüzünü delercesine yükseliyor, diğer yanda modern camın şeffaflığında parlayan Diyanet İşleri Başkanlığı DİTİB Köln İslam Merkezi'nin kubbesi güneş ışığını, yakıcılığını kırıyor, içerdekilere evrenselliği, huzuru, sıcaklığı ve sevgiyi ulaştırıyor. İki farklı inancın, iki farklı çağın yapıları, sanki sessiz bir diyalog halinde karşı karşıya duruyor.
Dom Katedrali'ne yaklaştığınızda ilk hissettiniz şey, taşların ağırlığıdır. 1248 yılında atılan ilk temelden bu yana nice fırtına, nice savaş, nice çağ değişimi görmüş bu dev yapı, üzerinizde adeta bir tarih yükü oluşturuyor. 157 metre yüksekliğindeki kuleleri başınızı arkaya atarak seyretmeye çalışırken, boynunuzun ağrıması bile bu yapının görkemini kavramaya çalışmanın fiziksel bir karşılığı gibi geliyor.
İçeri girdiğinizde sizi karşılayan manzara nefes kesici. Gotik mimarinin en güzel örneklerinden olan bu mekânda, yüksek tonozlar sanki gökyüzüne uzanan eller gibi duruyor. Vitray pencerelerden süzülen renkli ışıklar, iç mekâna mistik bir hava katıyor. Duvarları süsleyen Hz. İsa'nın yaşamından sahneler, heykellerle tasvir edilen azizler, İncil'den hikâyeler... Her köşesinde asırlık dua izleri taşıyan bu mekânda, insan kendini tarihin akışı içinde çok küçük hissediyor.
İşte bu noktada aklıma 1965 yılının o unutulmaz 3 Şubat günü geliyor. O günleri hayal etmek zor değil aslında. Almanya'ya yeni gelmiş Türk işçiler,........
© Habername
