menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Suriye nedir? Coğrafya mı, yoksa vatan mı?

8 0
22.08.2025

İkinci Dünya Savaşı yıllarında İngiliz Başbakanı Churchill, vatanları Alman işgaline uğramış Fransız halkına kimlik dağıtarak İngiliz vatandaşı olmayı teklif eder. Teklif millî vicdanda kabul görmez. İngiliz tâbiiyeti altında yaşamayı onuruna yediremeyen Fransız ulusal kimliği bunu reddeder. Çünkü ortaçağdan beri büyük devlet olma vasfını kaybetmemiş Fransa’nın arkasında en az bin yıllık bir tarih vardır. Ve tabiatiyle yine o tarihin potasında şekillenen canlı ve dipdiri bir Fransız ulusal kimliği.

Köklü bir tarih şuûrundan beslenerek millet olma gerçeğini idrâk etmiş hiçbir insan topluluğu kendisine yapılan böyle bir teklife sıcak bakmaz. Avrupa’daki diğer komşularına, özellikle de Alman ve İtalyanlara göre hayli erken bir devirde birliklerini tamamlayarak ulus olma şuûruna ermiş Fransızlar da tarihlerinin en zor safhasında bile her haysiyetli milletin yapacağını yapmış ve teklifi ellerinin tersiyle bir kenara itmişlerdir.

Suriyeli muhâcir kitlenin can havliyle ülkemize akın ettiği günden bu yana sık sık duyduğumuz yaygın bir söz var: “Ülkemiz işgal edilmiş olsa, bizler vatanımızı terk etmez, kanımızın son damlasına kadar savaşırız. Niçin Suriyeliler vatanlarını terk ederek ülkemiz topraklarına sığınıyorlar?” Tabiî söylenenler bununla da sınırlı değil. Ayrıca; “Yetişkinleri ayırın, verin ellerine birer silâh, gönderin hepsini cepheye.” de deniyor. Ve daha bir sürü şey…

Bu sözler, Suriye’yi bilmemek, Suriyeli denilen insan varlığını tanımamaktan kaynaklanıyor büyük ölçüde. Mes’eleyi doğru zeminde ele alarak üzerinde spekülasyon yapılan insan varlığını yakından tanımak zorundayız evvelemirde.

Bir defa şu çok iyi bilinmelidir ki, Ortadoğu’nun bugünkü sınırları bütünüyle sunidir. Birinci Dünya Harbi sonrasında Batılı istihbârât servisleri tarafından tamamıyla kendi menfaat ve bölüşüm hesaplarıyla aralarındaki politik angajmanlara göre çizilmiş yapay siyasî ünitelerdir bu devletçiklerin her biri. Boşuna demiyoruz devletçik diye. Çünkü onların hiçbiri devlet değildir gerçek anlamda. Demokrasinin semtlerine uğramadığı, halkların irâde ve temâyüllerinin yönetime yansımadığı, her birinin üzerinde bir diktatörün bağdaş kurduğu kabile konfederasyonlarıdır onlar. Daha doğrusu Batılı güçlerin nüfûz bölgeleridir. Sınırları tarihî-sosyolojik realiteler üzerine oturmaz. Ve tabiatiyle o sınırlar içerisinde hayat süren insanların, vatandaşı oldukları devletlerle aralarında bir gönüllü beraberlik ve bizimkine benzer bir yakınlık ve âidiyet ilişkisi de yoktur. Bu yüzden bağlılık duygusu ve mensûbiyet hissi de hayli zayıftır. Yani bizim Türklüğümüz gibi değildir Suriyeli, Iraklı ya da Ürdünlü olmak.

Hâlbuki Anadolu insanı aynı siyasî geleneğe yaslanan ve birbirini tarihî seyir içinde takip eden üç devletin vatandaşı olmuş, o itibârla da bir kimlik krizi içine düşmemiş, âidiyet sıkıntısı yaşamamıştır.

Modern zamanlarda Ortadoğu’da kurulmuş, daha doğrusu kurdurulmuş suni devletçiklerin vatandaşları ise bir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı olsalar da çoğunluğu gerçek anlamda bir millet oluşturmaz kendi arasında. Ne Suriye, ne Irak, ne Ürdün, ne de Lübnan adıyla bir devlet........

© Haber Vakti