Beyazıt Meydanı: Taşların Dili, Halkın Sesi
Tarih, sadece kitaplarda yazılı değildir. Kimi zaman bir meydanın taşlarında, kimi zaman bir ağacın gövdesinde, kimi zaman da rüzgârla savrulan bir pankartın ardında gizlidir. İstanbul’un kalbinde, zamanın ve toplumun nabzını birlikte tutan bir mekân vardır: Beyazıt Meydanı.
Beyazıt, sadece bir meydan değildir; bir geçittir. Osmanlı’nın külliye mimarisiyle Cumhuriyet’in sivil hareketleri burada çarpışır, barışır, yeniden yazılır. Medrese avlularından yükselen fısıltılar, yıllar sonra öğrenci yürüyüşlerinde megafonlara dönüşmüştür. Bir zamanlar II. Bayezid’in adını taşıyan bu meydan, artık halkın kendi adını koyduğu bir yerdir.
Direnişin, adaletin, eylemin meydanıdır.
1968’de Beyazıt, üniversite gençliğinin ayak seslerini duydu. Vietnam Savaşı’na karşı yürüyen, emekçinin yanında duran, “Tam Bağımsız Türkiye” diye haykıran binlerce gencin yolu buradan geçti. Her taş, bir sloganı ezberledi; her gölge, bir afişin ardında dinlendi. Tarih burada yalnızca izlenmedi, yazıldı.
12 Mart muhtırasının soğuk nefesi de bu meydana değdi, 12 Eylül’ün sessizliğinde bile bir uğultu kaldı burada. Yine de Beyazıt susmadı. 1977’de İstanbul Üniversitesi önünde öldürülen öğrenciler, 1990’larda faili meçhuller ve düşünce suçluları için yapılan oturma eylemleri, meydanın belleğini hep diri tuttu.
Meydanlar şehirlerin kalbidir derler.........
© Gazete Pencere
