Sackler Ailesi ve Opioid Krizi
Güneş doğdu.
Yeni bir gün başlıyor.
Kahvaltı yapmaya vaktiniz var mı peki?
Yoksa yoldan aldığınız bir simitle yahut bir poğaçayla alelacele mi doyuruyorsunuz karnınızı?
O yetişme telaşı hiç düşmüyor mu yakanızdan? Akşam eve dönüşlerde bir bedeni sürükler gibi mi hissediyorsunuz kendinizi?
O çok istediğiniz araba ya da ödemeniz gereken taksitler, ihtiyaçlara evrilen istekler mi sizi buna zorluyor?
Sahip olduklarımız bizi yeterince mutlu etmiyorsa sahip olmak istediklerimizin de bizi mutlu edeceğine nasıl emin olabiliyoruz? Peki isteklerimizin ve ihtiyaçlarımızın ne kadarı kendi irademizin eseri? Yoksa hepimiz Jim Carrey’nin en güzel filmlerinden biri olan Truman Show’daki Truman Burbank gibi başkalarını eğlendirmek, mutlu etmek için tasarlanmış, şekillendirilmiş hayatlar mı yaşıyoruz?
● ● ●
Dünyaya bakışımızı, yaşama dair bir anlam arayışımızı, beklentilerimizi, isteklerimizi şekillendiren temel güç ne yazık ki bizim gibi insanların değil sadece mutlu bir azınlığın yaşamını güzelleştirmek adına kurulmuş bir düzene dayanıyor. Adam Smith’in “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözüyle kendine yol haritası çizen modern kapitalist sistem, temellerinin atıldığı günden bu yana, dünya nimetlerinin kırıntılarını sunduğu milyonlarca insanın emeğini bir avuç zenginin yaşamını cennete çevirmek için kullanmaktan çekinmiyor. Kapitalist sistemde her şey başlangıçta bir meta değildi, ancak sistemin hayatta kalabilmesi için sürekli yeni pazarlar yaratması gerekir. Bu yüzden sistem, henüz meta olmayan her şeyi (sanatı, suyu, geni, sevgiyi, zamanı) potansiyel bir meta olarak görür ve onu piyasa ilişkileri içine çekmeye çalışır. Her şeyin metalaştırılabildiği bu geç kapitalist dönemde insan hayatı da bundan nasibini alır.
Gelin insan yaşamının bir ailenin zenginleşmesi için nasıl istatistiklerde sadece bir rakam olarak sayıldığını gösteren Sackler Ailesi ve opioid krizine bir göz atalım.
Acı İmparatorluğu’nun Simyası: Bir Nesli Öğüterek Nasıl Milyar Dolarlar Yarattılar?
Dünya’nın en büyük müzelerinden biri New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi’nin devasa, sessiz ve kutsal salonlarında yürüyenler kuvvetle muhtemel ki, duvarlara kazınmış isimlerin ardındaki hikayeleri nadiren düşünürler. Yıllarca bu duvarlardan birinde, sanatın hamisi, bilimin destekçisi olarak parlayan tek bir soyadı asılıdır: Sackler.
Ancak o ismin, müzenin mermer zeminlerinden binlerce kilometre ötede, Batı Virginia’nın kömür madeni kasabalarında, Ohio’nun paslanmış sanayi bölgelerinde veya kırsal Amerika’nın unutulmuş karavan parklarında yarattığı cehennemle olan bağlantısını kurmak, yakın zamana kadar imkansızdı. Patrick Radden Keefe’nin sarsıcı kitabı Acı İmparatorluğu (Empire of Pain), işte bu iki dünya arasındaki görünmez kan bağını, cerrah titizliğiyle kesip önümüze koyuyor. Bir tarafta sanat galerileri, milyon dolarlık bağışlar, vakıflar, lüks ve elit bir yaşam; diğer tarafta ise aşırı dozdan morarmış bedenler, dağılan aileler ve bağımlılıkla zehirlenmiş bir nesil.
Sackler ailesinin hikayesi ve yarattıkları opioid krizi, sadece bir "ilaç hatası" değildir. Bu, tıp tarihinin gördüğü en organize, en sinsi ve en ölümcül pazarlama başarısıdır.
● ● ●
Opioidler, vücutta ağrı kesici (analjezik) etki yaratan ve hem tıbbi amaçlarla kullanılan hem de ciddi bağımlılık riski taşıyan geniş bir ilaç sınıfıdır. Haşhaş bitkisinden (Papaver somniferum) doğal olarak elde edilebildikleri gibi laboratuvarda sentetik olarak da üretilebilirler. Sackler Ailesi’nin yarattığı Opioid Krizi yere göğe sığdıramadıkları mucizevi(!) ilaçları OxyContin ile başlamadı. Her şey, ailenin en büyüğü ve vizyoneri Arthur Sackler ile başladı. Arthur Sackler, tıbbi reklamcılığın babasıydı. Onun dehası, ilacı sadece hasta olanlara değil, doktorlara pazarlamakta yatıyordu. Ürettikleri ilk geniş çaplı ilaç olan Valium’u "annelerin küçük yardımcısı" olarak pazarlayıp, günlük stresleri tıbbi birer soruna dönüştürerek ilaç endüstrisinin kurallarını yeniden yazan oydu. Arthur, OxyContin piyasaya sürülmeden önce öldü, ancak kardeşleri Mortimer ve Raymond’a çok daha tehlikeli bir miras bıraktı: Agresif pazarlama taktikleri, bilimsel verilerin bükülmesi ve doktorları birer satış temsilcisine dönüştürme stratejisi.
Bu taktikler, 1990’ların ortasında Sackler Ailesi’nin biricik firması Purdue Pharma’nın "mucize" ağrı kesicisi OxyContin ile birleştiğinde, pim çekilmiş oldu.
● ● ●
Purdue Pharma, OxyContin’i piyasaya sürerken devrim niteliğinde bir iddiada bulundu: Bu ilaç, morfinin kimyasal kuzeni olan oksikodonu içeriyordu ama özel bir "sürekli salınım" (continual release) mekanizmasına sahipti. İddiaya göre ilacın en büyük avantajı, kana yavaş yavaş karıştığı için bağımlılık yapma riskinin, diğer ağrı kesicilere göre çok daha düşük olmasıydı. Şirket, bu "geciktirilmiş emilim" mekanizmasının, ilacı kötüye kullanıma karşı koruduğunu uzun yıllar boyunca savundu.
Bu, tarihin en pahalı yalanlarından biriydi.
Gerçekte ise, ilacın dışındaki kaplamayı basitçe emerek, ezerek veya suda çözerek bu mekanizma kolayca devre dışı bırakılabiliyor ve........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Gideon Levy
Penny S. Tee
Mark Travers Ph.d
Gilles Touboul
John Nosta
Daniel Orenstein
Rachel Marsden