menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Ne yapabilirim?

22 0
17.08.2025

Rüyalarımız tekdüzeleşir,

Böl-yönet düzeninde

Birey yüceltilip bencilleştirilirken,

Aidiyetlerimizin gönüllü köleleri,

Belirlenmiş seçeneklerin kalebentleriyiz.

Her gün yeni felaket haberiyle uyanıyorum. Ne yapabilirim?

Vicdanın sızlarken sen ne yapabilirsin?

Biz ne yapabiliriz?

Bu satırlar yazar Gündüz Vassaf’a ait. Nasıl oluyor da insan kendi seçtiği yolun kalebenti haline geliyor ya da rüyalarımız dahi tek düzeleşiyor? Bunun sorumlusu kim? Bireyin kendisi mi yoksa insanın inşa ettiği sistem mi? Kapitalist düzenin, neoliberal politikaların insanlığa getirdiği yaşamlar birer nimet mi yoksa bir tür kölelik düzeni mi? İnsan kendi iradesiyle nasıl köleleşir? Köle deyince siyahlar geliyor aklımıza peki bugün bir market kasasında oturmadan saatlerce ayakta kalan Dilek, sistemin kölesi değil mi? Ya da can güvenliği, sosyal güvencesi olmadan çalıştırılan işçiler, çocuklar köle değil mi? Yeni çağda köleliği nasıl tanımlayacağız? Bunun ayırdında olan kaç kişiyiz? Kaç kişi yaşadığımız düzeni sorguluyor ve ne yapabilirim sorusunu soruyor. Elbette tek başına ne yapabilirim sorusunu sormak yeterli değil ama bir başlangıç olabilir. Türkiye’de distopyanın ötesinde şeyler yaşıyorken, diplomamız, sağlığımız, canımız güvende değilken sağlıklı nasıl düşünebiliriz? Çözüm bireysel çabalarda mı yoksa bir arada, örgütlü hareket etmekte mi?

Yangınlar karşısında çaresizliğimizi dile getirirken ya da bile bile ölüme sürüklendiğimiz, tedbirsiz, sermayeye açılan kamusal alanlarda, yaşamın her anında artık “Devlet nerede?” sorusunu duyuyoruz. Devlet sermayenin kendisi. Bunu gördüğümüz anda farklı sorular sormaya başlayabiliriz. Devlet nerede sorusundan öte halkçı bir devlet modeli nasıl inşa edebiliriz, kamusal alanlarımızı nasıl geri kazanabiliriz bunu tartışmalıyız. Hem de geniş katılımla, sağ sol demeden, dinleyerek, anlamaya çalışarak. Çünkü bu ülke bizim. Burada yaşamaya devam etmek istiyorsak “Ne yapabilirim?” sorusu başat hale gelmiştir. 17 Ağustos depreminde hafızalarımıza kazınan “Sesimi duyan var mı? sorusu hala yankılanıyor. Ancak maalesef bu ülkede sesimiz çoktan kaybolup yitti. Siyasi iktidar duymuyor, görmüyor. Kendi bildiğini okumaya devam ediyor. Ülke bir açık hava hapishanesine dönmüş durumda. O nedenle Aldous Huxley’in, George Orwell’in, Rad Bradbury’nin ya da adlarını sayabileceğimiz diğer distopya yazarlarının ötesinde başka........

© Gazete Pencere