menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Suretin Sesi, Düşüşün Yankısı: Sound of Falling  (2025)

15 0
22.10.2025

Mascha Schilinski’nin 2025 yapımı Sound of Falling filmi, prömiyerini yaptığı Cannes Film Festivali’nde Jüri Özel Ödülü’nü aldıktan sonra farklı festivallerde de gösterilerek oldukça dikkat çekti. Ülkemizde ise ilk kez Ayvalık Film Festivali’nde seyirciyle buluşan film, tek bir mekânda farklı kuşaklardan kadınların deneyimlerini üst üste bindiren yapısıyla öne çıkar. Zamanlar arasında açık bir kronoloji kurmak yerine ritim ve görsel yankılar üzerinden ilerleyen yapısı, seyirciyi doğrudan duygusal ve belleksel bir deneyime çağırmaktadır.

Sound of Falling ilk izlendiğinde, filmi “anlatmak” yerine dinlemeye yönelten bir ritim duymak daha olasıdır. Aynı evde, birbirine kan bağıyla bağlanan kadınların bir yüzyıla yayılan deneyimlerinin üst üste bindiği bir ritimdir bu: 1910’lar (I. Dünya Savaşı eşiği), II. Dünya Savaşı’nın sonu, 1980’lerin Doğu Almanya’sı ve günümüz. Aynı ev, aynı soy, dört zaman. Fakat filmde bu üç şeyi çözmek hiç kolay değil. Bunlardan aynı evin olması en kolay anlaşılabilen şey olurken soyağacı ve zamansal algı en zor çözümlenebilen oluyor. Zira yönetmen, bu farklı zamanlar arasında belli bir kronoloji çizerek seyri kolaylaştırmak yerine, birebir biçimsel tercihler üzerinden ilerleyerek her şeye hâkim olmak isteyen seyircinin işini aksine zorlaştırıyor ama tam da bu sayede filmdeki kolektif belleğin sesi duyulur hâle geliyor. Film, başı sonu belli bir hikâye anlatmaktan çok seyircinin ruhunda, belleğinde derinden gelen bir hissiyat bırakmak niyetinde olduğunu gösteriyor tıpkı iç sızlatan bir tını, garip ve anlamlandırılamaz bir hissiyat gibi.

Tüm bu duygular, 1910’larda küçük Alma’nın evde gördüğü ölü fotoğrafıyla başlıyor. Klasik anlamda bir post-mortem*: Ölen küçük kız çocuğu canlıymış gibi giydirilmiş, koltuğa oturtulmuş, yanında oyuncağı, arkasında ise belli belirsiz görülen anne. Alma’nın gözleri fotoğrafa kilitlendiğinde küçük kız bir anlık sarsıntı yaşıyor. Zira kendini, fotoğraftaki son sureti görülen kız çocuğunda görüyor. Bu sahne, post-mortem ritüelini tarihten çekip film evrenine yerleştirirken, seyirciyi doğrudan Jung’un kolektif bilinçdışına (ortak imgeler deposuna) götürüyor. Jung’un diliyle, aile albümü yalnızca bir hatıra arşivi değildir; arketiplerin (anne, kız, kurban, tanık) kıvılcım aldığı bir alandır. Genetik bağ, geçmişte yaşanılanların taşıyıcısıdır. Aile, yaşanmışlıklarını atamadığı gibi aksine sürekli fazlasıyla yüklenerek hayatta kalır. Geçmişin fotoğrafları da bu durumun bir kanıtı olarak yer alır filmde. Alma’nın bakışı, “aynı yüzün tekerrürü”nü fark ettirir. Filmin henüz başlarında Alma’nın ölmüş bir kız çocuğunun suretinde kendini görmesi, aslında başta kendisinin olmak üzere ailesindeki tüm kadınların kaderinin tekerrürüdür. Filmdeki post-mortem ritüeli, çağlar boyunca aynı acıları yaşayan kadınların bir metaforu, tüm bunlara mekân olan ev ise ataerkil düzenin girdabındaki dünyanın bir alegorisi gibidir.

Fakat Schilinski burada post-mortem’i “tema” olarak yaymaz; onu bir bağlantı öğesi yapar. Bu öğenin diğer ucunda 1980’lerdeki anlık fotoğraf vardır. İki görüntüyü yan yana koyunca, film sanki aynı cümleyi iki farklı lehçede kuruyor gibi olur. 1910’lardaki ölü portrede annenin yüzü silikleşir, var-yok arasında kalır. 1980’lerdeki polaroid’de de Angelika isimli genç kız kareden kaçarken sureti silikleşir. İkisi de kadın suretinin kaydıyla kavgasıdır: görünmek mi, görünmez kılınmak mı? Fotoğraf, her iki çağda da kimin nasıl hatırlanacağına dair sessiz bir otorite gibi çalışır. Alma’nın annesi, eril düzenin bekasını sağlayan birçok anne gibi olduğu için; Angelika ise tam anlamıyla unutularak özgürlüğüne kavuşması için silikleşir.

Bu iki fotoğraf anını Jung’a bağlayan şey ise “ikiz suret/katlanma” duygusudur. Kolektif bilinçdışında yineleyen imgeler, kişisel hafızanın ötesinde bir devinimi işaret eder. Evdeki fotoğraflar, ölü ya da diri bu nedenle yalnızca anı değildir. Fotoğraflar, yazgının kalıplarıdır: zoraki evlilik, ensest/taciz, düşman erkek güruhundan kaçarken........

© Film Hafızası